Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

âbiri sebîl

âbiri sebîl
@revzen
78 okur puanı
Eylül 2020 tarihinde katıldı
/Northmen guild code of ethics
"Look for the log in your own eye - not the splinter in your brothers"
Reklam
Değer vermek, değer ver/il/diğini hissettirebilmek, muhatabının yüzünde hakikaten bir tebessüme vesile olabilmek... Muhâtabı olduğum insanın zihninde hasbetenlillah böyle bir iz bırakabilmek beni mutlu edebilecek en kıymetli şeylerden. Samimiyet, güzel kelâm, içten olabilmek insanda aradığım ilk hasletler. Sadeddin Ökten Hoca ne güzel dua etmiş Aşk İle Ânı Seyretmek'te, zihnimde yankılanıyor: Allah hâlimize imdat etsin, güzel insanlar, güzel vakitler ikram etsin ki, bizler de o vakitlerde kendimizi yenileyelim.
“Peygamber Efendimiz mü’min­lerin gelecekte yapacak olduğu büyük işlerden bahsederken, etrafıma bakardım; kimi zayıf, kimi çelimsiz, kimi fakir, kiminin yiyecek bir lokması yok… «O’nun bu anlattıklarını bizler gerçekleştiremeyiz; herhâlde Cenâb-ı Hakk’ın bir yerlerde orduları var da onlar gelip yapacak…» diye gönlümden geçirirdim. O müjde dolu hedeflerin ilk halkalarının o gün oradaki bir avuç kimseler olacağına ihtimal bile veremezdim.” - Hz. Ömer radıyallahu anh

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İmam-ı Azam abdestte kullanılan suyu gördüğü zaman su ile beraber dökülen günahları mücessem olarak görüp büyük günahların suyunu, küçük günahların suyundan, küçük günahların suyunu mekruh olan şeylerin suyundan, mekruh olan şeylerin suyunu da hilaf-ı evlâ olan herhangi bir şeyin suyundan ayırırdı. İmam-ı Azam abdestli olarak bir gün Kûfe Camiine girer. Orada abdest almakta olan bir genci görür. Gencin abdest aldığı suyun dökülen damlalarına bakarak: <<Oğlum anne ve babaya karşı gelmekten tövbe et>> diye buyurur. Genç ise: .تُبْتُ اِلَى اللّٰهَ عَنْ ذَلِك <<Allah'a karşı bundan tövbe ettim,>> der. Benim seyyidim Aliyyü'l-Havas da şöyle buyurur: <<Taharet>> kulun azalarında görünen veya görünmeyen pisliklerin temizlenmesi için meşru kılınmıştır. Öyleyse günah ve hata ile karışmış olan su vücuttaki azalara kirden ve pislikten başka bir şey veremez. Şayet kul o manevi pislikleri görebilseydi temizlik için hazırlanan banyo ve banyo gibi yerlerde kalan suların pislikten kokmuş ve pislik içerisinde kalmış bir şekilde görecekti. Yarabbi gözlerimizi nurlandır. Kalbimiz üzerindeki zulmet perdelerini kaldır. Tâ ki eşyaların hakikatını görelim." - İmam Nevevi'nin Fetvaları
Büyük bir vukufla ve kelimelerle çizilen portreler arasında, -dünya hayâtındayken bile ebedî âlemin rüzgârıyla soluklanan o veli tabiatliler bahsimizin fevkınde- meselâ bir Sâim Efendi Amca bugünün insanı için "yaşadığına inanılmaz" gibi görünebilir. Ama otuzbeş yıl öncesine kadar, Üsküdar'ın dünyevî ve mânevî hayâtına, kendi çapında, ağırlığını koyabilmiş ve meziyetlerini çocuklarına da aktarabilmiş işte böyle bir zât mevcûddu. Mustafa Ağabey ise, dükkânda kendisinden, kıymet taşıdığı o yıllarda, 50 kuruşluk çekilmiş karabiber almak isteyen -buraya dikkat: tanımadığı- bir müşterisine, bayatlayınca kokusunu kaybedeceğini hatırlatarak, 25 kuruşluk vermeyi teklif edebiliyor; kasasına daha fazla girecek paranın câzibesine kapılmıyordu! Aklımdan hep geçirmişimdir: Yahyâ Kemâl'in Üsküdar'ı anlatan "Hayâl Şehir" indeki: Ebedî mağfiretin böyle bir iklîminde, Altının göz boyamaz, kalpı kadar hâlisi de! beyti, acaba şâirin bu attâr dükkânına -hiçbir zaman vukû bulmamış- hayâlî bir ziyâretinden sonra mı kâğıda dökülmüştü? Çünkü târif edilen iklîm sanki burasıydı...
Reklam
‘’Annesi, çok sıcak bir Ramazan günü, öğle ile ikindi arası vakitte, genç Ali Ulvi Kurucu’yu kadayıf almaya gönderir. Birkaç dükkân dolaşan ama hepsini kapalı bulan Kurucu, nihayet Nablus muhacirlerinden Sâlih Efendi adında bir zata gider. O sırada 80 yaşlarında olan Sâlih Efendi, kirada oturduğu evin avlusuna bir ocak yapmış, kömürle yaktığı sacın başında, öğle sıcağında kadayıf dökmektedir. Hava belki 50 derecedir, arada esen sam yelleri de yüzleri yalayıp geçmektedir. Ali Ulvi siparişinin hazırlanmasını beklerken, Sâlih Efendi’ye “Hocam, bugün biraz sıcak galiba, değil mi?” der. İhtiyar adam munis ve müşfik gözlerle karşısındaki gence bakıp tebessüm ederek, sadece tek bir kelime söyler: “Yekûlûn” (Öyle diyorlar). Ali Ulvi, dersini almıştır: Bak, ne kullar var. Sen öğle namazına gittim diye bir iş gördüm sanıyorsun, hava sıcaklığından şikâyet ediyorsun. Sâlih Efendi, yaşına ve ilmine rağmen, kimseye muhtaç olmadan ailesini geçindirebilmek için, Ramazan günü kızgın ocağın başında çalışıyor. Üstelik sıcaktan şikâyet etmek şöyle dursun, tavrıyla takdir-i ilâhîye karşı takınılması gereken edebi de öğretiyor.”
Bir zaman gökyüzünde yalnız o ses, O terennüm kalır; Gaşyolur dinledikçe yaldızlar. Gece Bestesi, Yahya Kemal
.. Hayatın bazı imtihanlarında meyl Hak'tan, uygulama kuldan; bazı imtihanlarında meyl kuldan, uygulama Hak'tan olur. Cenâb-ı Hak bazı zamanlarda bazı kullarına inâyet eyler. İnâyet, Cenâb-ı Hakk'ın kuluna teveccühüdür. O husûsî alâka ve ihtimam kullardan kullara olunca "teveccüh", Hak'tan kullara olunca "inâyet" adını alıyor. İnâyet, zor zamanlarda "tevfik" ile oluyor; Cenâb-ı Hak şartları kolaylaştırıyor, menfîlikleri azaltıyor. "Varanlar âsitân-ı evliyâya Bütün dâvetlidir Gâlip safâya Sakın sûrette kalma aldanırsın Komazlar, yoksa gelmezler (mi) sanırsın" Şeyh Gâlib Allah dostlarının teveccühüne mazhar olmak da, prensip sahibi olmak da, zor zamanlarda dengeyi muhafaza edebilmek de hep böyle... İstidatlara Çiçek Açtıranlar, Şebnem Dergisi, sayı: 63, sayfa: 28, Mayıs 2010
Gerdûna iğbirârını hıfz eyledin müdâm, Afv eyleyüp de rind-nihâd olmadın gönül. Yahya Kemal Gerdûn: Felek. İğbirâr: Güceniklik, kırgınlık. Rind-nihâd: Yüce yaratılışlı gönül ehli olan vakûr insan. Müdâm: 1. Şarap. 2. Devamlı.
509 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.