Doğa, kayalıklarında gizlenebileceğim bir kovuk, sessizliğinde rahatsız edilmeden ağlayabileceğim gizli vadiler verecek bana. Karanlıkta tökezlemeden yürüyeyim diye yıldızlı geceyi asacak üzerime, hiçbir düşman beni izlemesin diye ayak izlerimden rüzgarı geçirtecek; beni büyük sularda yıkayacak ve acı otlarla iyileştirecek.
Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin;
Şimdi: Çekil önümden, diye ferman edersin;
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez;
Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler gibi:
Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana:
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak:
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.