...bu soğukkanlı sert yaradılışlı kişilerin, buz gibi sözleriyle insanı ne büyük bir dehşete salabileceklerini, bilmem, benim kadar siz de biliyor musunuz? Bunların öfkelerinde dağlardan kopmuş çığ gibi bir şey vardır, hoşnutsuzluklarında da bir buz çatırdaması.
...insanlara yararı dokunan hiçbir iş onu yapanı küçük düşürmez, hatta bana göre işlenen toprak ne denli çorak, elde edilen ürün ne denli azsa işleyene düşen şeref o kadar büyüktür.
Cahil kişilerin ruhu gübrelenmemiş, sürülmemiş topraklar gibi katıdır. Önyargılar bu ruhlara, kaya diplerinde biten otlar gibi sımsıkı yapışır, inatla büyürler. Bunları söküp atmak, kökünü kurutmak zor mu zordur; bunu biliyordum.
Kalıba el koyabilirim, ama ruha asla! Oysa benim istediğim de sensin, ey ruh! Senin iraden, gücün, senin erdemin, saflığın. Yoksa, yalnızca senin kafesinde gözüm yok.
Yasalar, kurallar da tehlikesiz zamanlar için değildirler ki! İnsanın şeytana uymak üzere olduğu, ruhuyla, bedeniyle bu kurallara başkaldırdığı zamanlar içindir.
Parmağıma yumuşacık bir ibrişim dolar gibi. Ben bu iplikle oynarken ta yüreğime doğru bir titreşim yayılıyor. Etkilenmişim, yenilmişim, elden gitmişim meğer!
Yaşam alanı arayan duygularımın, zekamın üzerine, hiç değişmeyen, durağan bir yaşayışın zincirlerini vurmak demekti. Bu öyle bir yaşayıştı ki aslında bir ayrıcalık olan rahatının, güvenliğinin bile değerini bilemez olmaya başlamıştım; çünkü canım sıkılıyordu.