Telefona davrandım. Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birden bire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
Teoride anlıyoruz insanları, ama uygulamada onlara katlanamıyoruz, diye düşündüm, onlarla çoğunlukla isteksiz birlikte oluyor ve onlara kendi bakış açımızla davranıyoruz.
Bir çok kişi, mutsuzluğun derinliklerine baktığı için aslında mutludur, diye düşündüm ve kendi kendime Wertheimer’in aslında mutlu olduğunu, çünkü mutsuzluğun hep bilincinde olduğunu, mutsuzluğundan sevinç duyabildiğini söyledim.
… İnsankolikti o, çünkü mutsuzluk özlemi çekiyordu. İnsan mutsuzluktur, dedi hep, diye düşündüm, yalnızca budala olan bunun aksini savunur. Doğmak mutsuzluktur, dedi, yaşadığımız sürece de mutsuzluğu sürdürürüz, bir tek ölüm kesip atar bunu.
Bir insana, hiç kimseyle olmadığımız gibi bağlı olmak için, yan yana olmamız gerekmez, dedi.
…
Bir insana ne kadar uzunca bir süre bakarsak o kadar sakatlanmış olduğunu kavrayamayacağınımız kadar sakatlanmıştır, işin aslı budur. Dünya sakatlarla doludur.
Aşk öylesine kaba bir şey midir ki ün ve toplumun ilgisi ile beslenmesi gereksin?
…
Bayağılık burjuva inceliği ve kültürünün temelidir. Söylediğim gibi, senin sınıf değerlerin ve sınıf önyargılarınla, senin kendi sınıfından birine çevirmek için beni kalıplaştırmak istedin.
…
Martin şimdi biliyordu ki onu gerçekte sevmemişti. Onun sevmiş olduğu idealize edilmiş bir ruh, kendi yaratmış olduğu Tanrısal bir yaratık, onun aşk şiirlerinin parlak ve aydınlık ruhuydu.