“Sana birisi hakkında hislerimi açıkça söyleyeceğim. Bunu çok düşündüm ve cesaretimi topladım, yani dikkatli dinle.
Hep izlediğim birisi var…
Sürekli onu takip ediyorum. Nereye gittiğini bilmek istiyorum. Her yüz ifadesinin ne anlama geldiğini çıkarmaya çalışıyorum. Ve gülümsediğinde rahatlıyorum. Üzüldüğünde endişeleniyorum. Yanına gidip onu güldürmek istiyorum. Söylediğim bir şeye gülerse mutlu oluyorum. Uyumadan önce ve uyanır uyanmaz onu düşünüyorum.
Kim olduğunu sormayacak mısın?
Sensin.
O kişi sensin.
“…herkesin ömrünün sonunu
ancak Hak Teâlâ Hazretleri tayin eder.
Benim ölümüme bir sey kalmamış olduğunu nereden bilip de bu derece yürekten söylüyorsun, merak ettim...”
“Bu büyümek miydi?
Dünyanın ne kadar tehlikeli olabileceğini böyle mi öğreniyorduk?
Kurallara herkesin uymadığını. Bazı insanların başkalarının zarar görmesini umursamadığını. Sadece kendilerini ve kar elde etmeyi düşündüklerini.”
“Büyümenin de böylesi saçma bir yanı var işte, dizin değil kalbin acıyor düşünce. Çok aldırma hayata ve canını yakan sana yaşatılmış olanlara. Hayat işte oyunbozanlık edecek illa boşver çok dikkate alma. 
“O yıl on yedi yaşındaydım;
masadakilerin en genci ve söylediği şeyler en dinlenmeyen kişi ben olduğumdan, mümkün olan en az sözle çok fazla şey anlatma gibi bir alışkanlık edinmiştim.”