Eskiden yiyebilir, giyebilir, eğitim görebilir, yolculuk yapabilir ve Beethoven dinleyebilirdi; ama milyonlar açtı, giysileri veya ayakkabıları yoktu, öğrenim göremez veya yolculuk yapamazdı, hele Beethoven'ı hiç dinleyemezdi. Kanunun hakları adına bu hayat tarzına getirilen her kısıtlama, eskinin ezen kesimine bireysel haklarının derinden ihlali gibi görünür; oysa kendileri, açlıktan zarar gören ve ölen, acı çeken, umutsuzluk içindeki milyonlara hiç saygı göstermemişlerdi. Ezenler için "insani varlık" sadece kendileridir; öteki insanlar "şeyler"dir. Ezenler için sadece bir tek hak vardır: kendilerinin barış içinde yaşama hakkı. Buna karşılık ezilenlerin hakkı ise - ki bu hakları bile her zaman saygı görmez, olsa olsa kabullenilir- hayatta kalmaktır. Ve bu Zoraki kabul de sadece ezilenlerin varlığı, kendi varoluşları için zorunlu olduğunda gerçekleşir.
İnsanların kişiler olduğunu, kişilerin ise özgür olmaları gerektiğini olumlamak ve yine de olumlamayı gerçeklik hâline getirmek için hiçbir şey yapmamak yüzsüzlüktür.
Gerçek yüce gönüllülük bu ellerin-ister bireylere ister halklara ait olsunlar - yardıma giderek daha az gerek duymasını, iş gören ve dünyayı dönüştüren insan elleri hâline gelmesini sağlamaya çalışmaktan geçer.
"yüce gönüllülükleri"ni sürekli ifade etme fırsatına sahip olmak için ezenler aynı zamanda adaletsizliği de ebedileştirmek zorundadırlar. Adaletsiz bir sosyal düzen; ölüm, çaresizlik ve sefaletle beslenen bu "yüce gönüllülük" un sürekli kaynağıdır; bu da sahte yüce gönüllülük dağıtıcılarının, bu yüce gönüllülüğün kaynağına en ufak bir tehdit yöneldiğinde niçin paniğe kapıldıklarını açıklar.
Örümcek, işini dokumacıya benzer şekilde gördüğü gibi, arı da peteği yapmada pek çok mimarı utandırır. Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu hayalinde kurabilmesidir.
Kinikler gerçek mutluluğun maddi lüks, politik iktidar ve sağlık gibi dış şeylere bağlı olmadığını vurgular. Gerçek mutluluk bu gibi rastlantısal ve geçici şeylere bağımlı olmamaktır. Tam dış şeylere bağlı olmadığı için, gerçek mutluluğa herkes ulaşabilir. Ve bir kez elde edildiğinde, bir daha yitirilmesi mümkün değildir.