Atatürk'ün kitap önerilerinden daha güzel öneri mi olur? Hadi birlikte Atatürk'ün gençliğe önerdiği 3 kitaba bakalım.
Beyaz Zambaklar Ülkesi
Solucanlar gibi kendi küçük işleriniz ve önemsiz kargılarınızın çevresine üşüşerek, bunların arasında kaybolmayın! Devletinizin temellerini nasıl sağlamlaştırabileceğinizi halkınızın eğitim ve kültür düzeyini nasıl yükseltebileceğinizi düşünün!
Türkçülüğün Esasları
Orhun yazıtına, Türk Hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben Hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım; Türk ulusu açtı, doyurdum; çıplaktı, giydirdim; yoksuldu, zengin ettim.
Toplum Sözleşmesi
İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama, böyle sanması, onlardan daha da köle olmasına engel değildir.
Kitabı elime ilk aldığımda farklı bir duyguya kapıldım. Bunun sebebiyse meşhur “Vatan Şairimiz Namık Kemal”di. Hayranı olduğum bir yazardır “Namık Kemal”. Sürgün yıllarında son günlerini yaşarken elinde “Victor Hugo’nun Sefiller” kitabı varmış. Bu kitabı okurken gözlerini yummuş hayata. “Hürriyet Kasidesi” gibi devasa bir şiiri o zamanın
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... Gider gelirdi..."
400 sayfalık kitap sadece tek bir günde geçen vakti anlatıyor. Fakat o tek gün hikaye içerisindeki kahramanların anılarıyla uzun zaman dilimlerine ayrılıyor.
Kısacası şöyle diyebiliriz; bir gün içerisinde geçen o vakit yüz yılları göğsüne
Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
1919 yılı Mayıs'ın 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüm:
(...)Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca
Beyaz Zambaklar Ülkesinde’yi incelemek, daha doğrusu ele almak istiyorum. Biliyorum, belki birçoğunuzun aklından, burada da herkes hep aynı yazarların eserlerini okuyor düşüncesi geçiyor
"Yaşamak değil beni bu telaş öldürecek” demesi gibi şairin, bitmek tükenmek bilmeyen bir koşuşturma içinde yaşıyoruz, ya da yaşadığımızı sanıyoruz. Bu telaş içinde kitaplar çok zaman sığınağımız oluyor. Ruhu ruhumuza eş bir yazar bulduk mu sahipleniveriyoruz. “O da benim gibi yaşamış, o da benim gibi savrulmuş, onun da kırgınlıkları,
...
Az önce 3 yaşındaki kardeşim Janya, bana "Dijwar, silgi jêbir e?" diye bir soru sordu. Yani, silginin Kürtçe'deki karşılığı "jêbir" mı diye sordu... Ben de, evet dedim. Sonra dönüp her zaman izlediği, Kurmancî, Kirmanckî(zazakî) ve Soranî yayın yapan çizgi film kanalı Zarok Tv'yi izledi.
Bu size sıradan bir durum gibi görünebilir. Ama benim için apayrı bir mutluluk. Gençliğinin en verimli döneminde bile kendi dili hakkında bilgisi olmayan(uğraşmayan) insan sayısının fazla olduğu şu dönemde, 3 yaşındaki bir çocuğun kendi diline olan ilgi ve merakı elbette beni mutlu eder. Bir yandan da o kadar genç ve yaşlının 3 yaşındaki bir çocuğun dil bilinci kadar bilince sahip olmaması acı veriyor.
Her millet kendi dili ile vardır. Bir milleti millet yapan en başta dildir. Bu Türk olsun, Arap olsun, Laz olsun, Ermeni olsun; kendi diline sahip çıkmayan, yeteri kadar saygı göstermeyen hiçbir kişiliğin saygınlığa erişeceğini düşünmüyorum.
Dilinizle yaşayın, diğer diller ile kardeş olarak...
"Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir." demişti Mustafa Kemal Atatürk. Ata'm bil ki, ben yaşadığım sürece, sen de benimle yaşayacaksın. Varolduğım sürece fikirlerinin yolunda ilelebet emin adımlarla yürümeye devam edeceğim. Türk milleti payidar oldukça, yaşamaya ve yaşatılmaya devam edeceksin. Saygı ve özlemle.
ATATÜRK’ümüzün aramızdan ayrılışından bu yana biz devrimleri, değil ileriye götürmek yerinde tutamadık.
O, koşmayı emretti. Biz sırt üstü yattık.
O, milli şuur, millî vicdan ve millî birlik dedi. Biz bunların hepsini parçaladık.
O, vatana bakın, ormanları koruyun, sanatı, ziraati, kültürü ileri götürün dedi.
O, gerici şeyhi, dervişi ve kara