Kurtulmaya gelmiyoruz dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. Mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. Kontenjan dolmuş.
Belki de korkmuştum hep uyumaktan. Uyuyan insanların üzerine abanan âcizlik de iğrendirmişti beni. Onlar gibi görünmek, onlar kadar zayıf ve yalın olmaktan da korkmuştum. Uyuyan bir katil ile uyuyan bir azizin farkı olmadığından...
Başka insanlar da benden sonra anlarlar mevcut insan ırkının sakat olduğunu. Anlarlar belki de, delilerin dünyanın gerçek efendileri olma ihtimalini...
Ama dediğim gibi, en büyük hatam insanlardan cümlelerimi bitirmelerini beklemekti. Hayatımın belli bir dönemine kadar hep böyle yaptım zaten. Gözlerinin içine baktım beni bilsinler diye. Birisi gelip, "Evet ben seni tanıyorum "desin diye bekledim.
Gerçekten de konuşarak yapılmayacak iş yoktur. İhtilaller çıkartılabilir, birileri aşık oldurulabilir hatta intiharlar ettirilebilirdi. Konuşarak her şey yapılırdı. Ve bana çok komik geliyordu.
Belki de tek sorun şuydu: biz ne istediğimizi bilememiştik hiçbir zaman. Ve dolayısıyla her şeyi deniyorduk. Belki görünce istediğimiz, uğruna yaşadığımız şeyi hatırlarız diye.
Kendiliğinden geldi acılarım. Yerleştiler içime. Sonra alıştım ve kabullendim. Sanki dünyada başka türlü bir hayat yaşanamazmış gibi... Ben ki saplantılardan nefret ederdim, şimdi taşlaşmış bir pislik haline geldim.