Eh iştenin altında bir keyif aldım bu kitaptan. Okuması kolaydı. Dili sade. Bir zamanlar zengin olan bir aile ve yoksullukla sınanmaları... Ailenin kızı, Kazuko alkolik ve evli bir yazarın metresi olabilmek için mektup üstüne mektup yazıyor. Savaşta öldüğünü sandıkları kardeşi Naoci, geri dönüyor ama tam bir baş belası. İşi gücü har vurup harman savurmak, içki içip uyuşturucu kullanıp karı kız kovalamak... Yaşamayı hak etmeyen biri. O da böyle düşündüğü için intihar ediyor zaten. Yine de intihar etmek için annesinin ölmesini bekleyecek kadar ince düşünceli. Anne, sevgi dolu bir kadın. İki evladı da böyle bir anneyi hak etmiyor. Hayat zor. İnsanlar kahpe. Tamam ama sen öyle bir yaşa ki onlardan farklı olsun. Bu iki çocuğun tek yaptığı sersem hayatlarının suçunu hep düzene, düzenin aşağılık insanlarına atmak. Kazuko, mektuplarına cevap alamayınca adamın ayağına kadar gidiyor. Ee adam da bir zahmet onu hamile bırakıveriyor. Utanmaz Kazuko, intihar eden kardeşinin adını verdiği çocuğunu, kocasıyla yattığı kadının kucağına atmaya çalışıyor bir de. Allah'ım pişkinliğin, bencilliğin, iğrençliğin bu kadarı.
Batan GüneşOsamu Dazai · İthaki Yayınları · 20232,551 okunma
Brani Tawo siyasi sebeplerden ötürü Türkiye'den kaçıp İngiltere'ye gelmiş ve orada bir antika dükkanında Feruzeh ile tanışmıştır. Kitap bir taraftan onun İngiltere'deki yaşamını ve Feruzeh ile gelişen ilişkisini usul ve sakin bir akıcılıkla anlatırken diğer taraftan ailesinin geçmişini parça parça gözler önüne seriyor. Romanda devamlı bir kırmızı rüzgar esiyor. Bu sanırım romandaki şiddet atmosferini, siyasi gerilimi vs simgeliyor. Özellikle ailenin geçmişiyle ilgili kısımlar sert. Kewe, Pençeyüzlü kadın, Tatar fotoğrafçı ve daha bir çok karakterin yaşadıkları insanın yüreğine oturuyor. En çok üzüldüğüm şeylerden biri de annesinden ayrı düşen iki yavru ayıydı. Annenin onları araması da yürek paralayıcıydı. Roman bir günümüz ve İngiltere bir de geçmiş zaman ve köy hikayeleri şeklinde ilerliyor. Dil sade ama dokunaklı. Sevdim.