Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi ? Tıpkı suyun konulduğu kabı sahiplenmesi gibi. Yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşınvderin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz....
Hançer kendini kanatamaz. Herkesin evlere çekildiği yerde, beni yolların çekiyor olması; yüreğim ağzımda çarparak seni öperken gözlerimden yaşların dökülmesi, tam da her şey bitti derken telaşla gözlerinin ışığına uzanmam; aylarca görmek istediğim insanı karşımda bulunca dönüp gitme boğuntusu. Ne kadar gerekli olursa olsun herkesin yaptığı işlerden nefret etmem, dört yol ağzında durup günde beş vakit, dünyayı kendi sığlığı sanan herkese küfretme isteği, aşkı ve şiiri dışlayan tüm ciddi ve önemli şeylerin hasta, hafif ve komik gelmesi.
Hiç bilmediğim bir yerde daha yaşamadığım bir çok anım var. Bu gün ölemem sayın tanrı. Henüz topluma kendi sesimle yabancılaşmadım ve yahut onlarca ses içinde kendi sesimle konuşamadım sayın tanrı. Bana bir gül daha ve bin gün daha ver, aramızda ki dava avukatın dediği gibi " birbirine güvenenler arasındadır ". Üzgünüm sayın tanrı bu gün olmaz, bu gün değil, bu gün vakit erken çünkü dolu dizgin aşık oldum.
İnsan yaşama gücünü her zaman elde ettiklerinde bulmaz. Bir düşü büyüten onun uzaklığı değil midir biraz da ? Denize bütün yüreği ile bakan bir çocuk görmüştüm. Seyretmek yetmedi ki sulara girdi ve bir daha çıkmadı....