Mustafa Çamran kitaplarını, Mustafa Çamran sözleri ve alıntılarını, Mustafa Çamran yazarlarını, Mustafa Çamran yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir gün müşriklerden biri elinde çürümüş bir kemikle Hz.Muhammed'in (s.a.a.) yanına gelmiş ve elindeki kemiği ufalayarak havaya savurduktan sonra "Ey Muhammed! Bu ölüyü kim diriltecek ve çürümüş kemiklere kim can verecek? diye sormuş. İşte bu soruya cevap olarak, söz konusu bu ayeti kerime nazil olmuştur:
(Ey Resûlum) De ki: 'Onları, ilk defa yaratıp inşa eden kimse diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
Bu konuyla ilgili Arapçada "hilkať" [yaratmak] ve bir şeyi yoktan var etmek anlamına gelen "inşa” şeklinde iki fiil vardır. Bir şeye yokken varlık veren Allah, bu varlığın şeklini değiştirmeye de elbet kadirdir.
Bildiğiniz gibi, biz insanların yaptığı işlerde, üretim ve bir anlamda "yaratış"ta daha çok şekil-form değiştirmek söz konusudur. Örneğin bir ahşap alır, ondan bir masa ve sandalye yaparız. Bu, bir halden diğerine dönüştürmek şeklinde bir "yaratış"tır fakat bu ahşabı ve özü olan ağacı yokluktan var eden Yüce Allah'tır
"Allah'ın tecellisi" ve "Allah'ın bir emri" olarak bütün insanlarda ortak ve eşitse insanları birbirinden ayıran şey nefis meselesidir Tüm kazanımlar, eğilimler, irade yetisi, arzular vb. nefiste bütünleşir ve insan kişiliğini oluşturur. İnsanın geçmişi, deneyimleri, iyilik ve kötülükleri bu nefsin içinde birikir. Kıyamet gününde insanın değerinin ölçüleceği şey ruh değil, nefistir. Bütün iyilikler, kötülükler, günahlar vb. nefiste birikir ve dolayısıyla insan bu nefsin bilgisi ile ilahi adaletin huzuruna çıkarılır, ölçülür. Ruh, derûnî peygamberdir, saf ve soyuttur. Kısacası Allah'ın tecellisi olan bu ruh Allah'ın halifesi ve vekili, Allah'ın insandaki cilvesidir.
Rabbim! Beni bu adi dünyadan kurtar. İzin ver ateşte
yanan kelebek gibi senin ateşinde yanayım. İzin ver dünya ve
içindeki her şeyden geçeyim. Yüreğimi baştan aşağı ele geçir
ki, başkasına veremeyeyim… İzin ver melekler gibi tertemiz
semanda uçayım…
Çoğu zaman kendimizi dünayanın ve içindekilerin merkezi olarak görürüz. Dünayanın bizim için döndüğünü; gökyüzü, yeryüzü ve yıldızların bizim gelişimizi tebrik etmek için hareket ettiklerini düşünürüz. Gökyüzünün acımızdan ağlayacağını ya da taşın katı kalbinin acımızla birlikte yumuşayıp eriyeceğini ya da yıldızların dönmeyeceğini... fakat sonra fark ederiz ki şu koca dünayaya bizim gibi milyonlarca insan gelip gitti ve zamanın akmasında bir değişiklik olmadı.mağrur olan ve kendini kusursuz gören bizleriz.