Beyaz yakalılar açısından, yüceltilen yeni işgücü profili: "Her yerinden bükülebilecek kadar esnek, kendi kendini sömürecek kadar performans delisi... Her an işe koşulabilir, her an erişilebilir" birisidir*.
Yeni kapitalizmin güvencesiz emek ve hayat rejim, dışarıdan uygulanan ve çalışmanın dar alanıyla sınırlı olan sömürünün yanı sıra ve ötesinde, emek piyasasında aktif veya "POTANSİYEL OLARAK İSTİHDAM EDİLEBİLİR" kalmak için KENDİLİĞİN SÖMÜRÜLMESİNE, insanların kendiliklerini ve sosyal ilişkilerini hayatlarını idame ettirmelerinin bir "kaynağı"na dönüştürmelerine de yol açıyor*:
İlişki ağları kurmakla meşgul olmak, kendini sürekli güdüleme ihtiyacı hissetmek, olmayan his ve yeteneklerini varmış gibi göstermek, tükenmişlik veya çaresizlik hissini maskelemek, plan değiştirmeye her daim hazır olmak, şimdiki zamana ve kısa vadeye odaklanarak hayatının gelecek zamanlarını düşünmemeye çalışmak, biten "proje"lerden sonra "boşluğa düşmemek" için sürekli bir faaliyet stratejisi geliştirmek veya sıradaki işi düşünmek, gelecekte "rekabet gücünü" korumak için bilgi ve becerilerini yenileme ve genişletme telaşı yaşamak vb.
Dolayısıyla bu rejim kesintili fakat sürekli risklerle karşı karşıya olan, DEĞERLİLİĞİ YENİDEN VE YENİDEN "SINANAN", BELİRSİZLİKLERLE YAŞAMAK ZORUNDA OLAN, kaygıların damgasını vurduğu bir kendilik üretiyor. BUNUN KENDİLİK ÜZERİNDE UYGULANAN BİR ŞİDDET OLDUĞUNU ve insanın "kendi elleriyle" de işletmek zorunda kaldığı bir teknoloji oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Sayfa 90 - Necmi Erdoğan, *Papadopoulos vd (2008) Escape routes: control and subversion in the twenty-first century: 223, 232-3
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz 2010'da: "Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok!" diye bir çıkış yaptı. (...) "Evet, diploma var ama dil biliyor mu? Hayır. Bilgisayar kullanıyor mu? Hayır. Türkiye'nin meselelerine, küresel meselelere vakıf mı? Hayır. Mezun olduğu bölümle ilgili tecrübe edinmiş mi? Hayır... Ben, 'Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok' dediğim zaman eleştirildim. Böyle bir garanti dünyanın hiçbir yerinde yok."
(...) Erdoğan'ın "Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok!" sözü, hele o tehditvari ifadesiyle, aynı zamanda "ideolojik"tir. Zira işsizliğin yapısallaştığı bir dünyada, işsizliği bir "kabahat" olarak işsizlerin sırtına yükleyen bir söylem bu. Aynı zamanda, her insanı "vasıflarını" (iş bulmaya yarayacak beceriler anlamında) sürekli artırmaya dönük bir performans ve rekabet basıncı altına sokan saldırgan "iş kültürü" ideolojisini yeniden üreten bir söylem.
İşsizliğin yarattığı şiddet ise ekonomik olduğu kadar, duygusal ve toplumsal-kültürel tezahürlere de bürünür. Zira işsizlik yalnızca geçinememek değildir; insanın kendini işe yaramaz hissetmesidir; işe yaramazlık hissinin insanı yaralamasıdır. Yıllarca çalışılan bir işyerinden kapı dışarı edilme, çalınan kapıların yüze kapanması, internet sitelerine konulan ilanlar veya e-posta ile gönderilen CV’lerin itibar görmemesi işsizin “hiçliğinin” ilanlarıdır. İşsiz kalmak veya iş bulamamak sömürülmeye bile değer bulunmamak, gözden çıkarılabilecek olmak, varlığı gereksiz sayılmaktır.
KONDA tarafından gerçekleştirilen araştırmanın karşılaştırmalı sonuçları ise Kürtler aleyhine eşitsizliğin altını çiziyor. Araştırmaya göre, toplam yetişkin nüfus içinde Türklerin %42'si, Kürtlerin %40,3'ü çalışmaktadır. Türklerin çalışabilir nüfus içinde %11,8'i işsiz iken Kürtlerin %18'i işsizdir. Emekliler Türkler arasında %14.2, Kürtler arasında %4,6 oranındadır. Yine Kürtler aleyhine durum göstergelerinden birisi olarak, Türklerde kadınların %61,5'i, Kürtlerde ise kadınların %75,3'ü "ev kadınıdır" (Ağırdır ve Putlar, 2010).
Yoksulluk veya fakirlik, günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur. Özellikle, yiyecek, içecek, barınma, giyim-kuşam gibi temel ihtiyaçlara zor erişmek veya erişememek yoksulluk olarak tanımlanabilmektedir.
Memur-Sen, 2017 Eylül ayı açlık ve yoksulluk rakamlarını açıkladı. Buna
Bu kitap 7 araştırmacı yazar tarafından ülkemizin çeşitli bölgelerindeki yoksulluk ve açlığın tanımını, sosyal ve psikolojik yönden kapsamlı bir şekilde araştırarak tanımını yapıyor. Çeşitli bölgelerinde yapılan yoksulluk ve açlık çeken vatandaşlarla yapılan röportajlar, çektikleri sıkıntılar, hayattan beklentileri, çocukların çektikleri sıkıntıları, yaşam şartlarını elit ve zengin kesim hakkındaki düşüncelerini saha çalışması yaparak,detaylı bir şekilde anlatılıyor .. İçimin daraldığı ve yer yer kendimi sorguladığım zamanlarda oldu..
Kitap kent yoksullarının içinde yaşadıkları toplumsal hayatın, dışlanma ve kriminalize edilme süreçlerinin farkındalığını arttırıyor.. Ve de onların bunu nasıl anlamlandırdıklarını bize vurgulamak istiyor... Tabi farkında olmak gibi bir derdiniz varsa tavsiye ediyorum!
Kısaca Türkiye’de İİBF mezunu olanların yaşadığı işsizlik, kalifiye olma ve kalifiyeyi kazanma sıkıntısı, özel sektörün İİBF mezununa bakış açısı ve tavrı, kpss süreci gibi konuları ele alıp dünya üzerindeki benzerleri ile kıyaslıyor, bir ışık tutmuyo elbet çünkü ışık tutma yetisi yok yalnız bu yaptığınız yanlış bakın çağdaş toplumlar söyle yapmış diyip bari ilerde yapmayın diyor.