Aldo Leopold (1887-1948), hiç kuşku yok ki, 20. yüzyılda çevre etiği ve felsefesi alanlarında en etkili düşünürlerden biridir. Doğal alanların korunmasına ve doğadaki tüm türlerin koruma altına alınmasına yönelik önemli çalışmaları olmuştur. Bu çalışmaları, yazdığı üç kitap ve yüzlerce makaleyle okurlarına ulaştırmıştır.1 Doğa üzerine ve yabanıl hayatın içsel değeri üzerine lirik yazıları Amerikalılar üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Aynı zamanda bir bilim insanı olan Leopold, doğa yazınını ekoloji bilimi ve etikle birleştiren ilk filozoftur. Yale Üniversitesi’nde ormancılık eğitimi alan Leopold, yabanıl yaşam yönetiminin [wildlife management] bir meslek dalı olarak kurulmasında baş rolü oynamış, Madison Wisconsin Üniversitesi’nde bu alanda Amerika’nın ilk profesörü olarak uzun yıllar görev yapmıştır.
Yollarıyla, turistleriyle bir park veya orman düşünelim. Parklar yabanıl alanlara özgü müziği insanlar duysun diye kurulur; ancak bu müziği tam duymaya hazırlandığında, geriye müzik değil gürültü kalmıştır.
“Biz azınlıkta kalanlar, yaban kazlarını izlemeyi televizyon seyretmekten çok daha muazzam buluyoruz; bir rüzgar çiçeği bulabilme fırsatını da ifade özgürlüğü kadar geri alınamaz bir hak olarak görüyoruz.”
Daha yakın zamanlardaki atalarımız da o zamanlardan beri başka aletler icat etmiştir. Yakından incelendiğinde bunların her birinin ya da daha önce bahsi geçen temel aletlerin geliştirilmiş halleri ya da bunlara ilave parçalar olduğu görülürüz. Biz kendimizi birtakım mesleklerle sınıflandırırız; bunlar belli bir aleti kullanan, satan, onaran, keskinleştiren ya da nasıl kullanılacağına dair tavsiyelerde bulunan mesleklerdir. Böyle bir iş bölümüyle, kendimizinkinden başka bir aletin kötüye kullanılmasının tüm sorumluluğundan kendimizi muaf tutarız. Fakat öyle bir uğraşı vardır ki - buna felsefe denir - insanların düşüncelerinden ve isteklerinden yola çıkarak aslında onların topyekûn tüm aletleri kullandıklarını bilir. Felsefe bilir ki; bir aleti kullanmaya değip değmeyeceğini belirleyen düşünce ve ümit ediş şekilleriyle yanlızca insandır
Toprağı tahrip ediyoruz çünkü abı bize ait bir mülk olarak görüyoruz. Toprağı bizim de ait olduğumuz bir topluluk olarak görmeye başladığımızda onu sevgi ve saygıyla kullanmaya başlayabiliriz.
Topraktan ne kadar da ayrı düştüğümü bir kez daha hatırlamış oldum. İnsan farkında olsa da olmasa da ilacımız doğa, ama kendiliğinden olan doğal olan doğa. :) Kitapta genel olarak doğal alanların ve doğal olanların korunmasına yönelik çalışmalar, gözlemler, fikirler ve bilgiler yer almaktadır. Mimarinin oluşumunda aslında ( kişilerce farklılık gösterebilir ) gündelik hayatın akışı, bu akışın izlenmesi, gözlenmesi çok değerli. Bu kitabı okurken hem yaşadığımız kentte (mimari anlamda) hem de doğada ne kadar yüzeysel olarak durduğumu farkettim, bir kez daha. Bir de bildiğim birkaç terime farklı açılardan bakıldığını, ve tanım yapıldığını düşündüm. Örnek verecek olursam, rekreasyonun tanımı gibi. Sonuç olarak kitabın değerli olduğunu düşünüyorum. Okunmalı. :))
Aldo Leopold’ün 1930’lu yıllarda restorasyonuna giriştiği Amerika’daki çiftliklerinde kaleme aldığı fakat güncelliği konusunda şüphe uyandırmayan bir doğa manifestosu . Nefes alıp veren, kendini yenileyen bütün inanç sistemlerinin ve felsefe konularının çıkış noktası olan doğa yani üzerine kurulduğu düzenin sahibi yok etmeye doyamadığımız toprak bu eserin başrolü niteliğinde Aldo Leopold’ün muazzam gözlem yeteneği, çevrimenin ve editördün de çabalarıyla çok rahat okunan bir başyapıt olmuş...
Ağırlıklı olarak bir avcının doğa gözlemi ve insanların doğaya karşı yapmış oldukları yıkım işlerini özeleştiri yaparak eleştiren güzel bir kitap. Akıcı değil, ancak okurken - bazı kitaplar vardır ya, okuduğunuzu anlamadığınızı sanırsınız, ancak size çok şey kattığını sonraları anlarsınız - duygusuna kaptırıverirsiniz kendinizi. Kitaplığımda Doğa kitapları arasında yerini aldı. Eskizlere gelecek olursak, çok güzeller.
Okumak, mutluluktur.