Mukaddes bir melek Mus'âb oldu . Onun suretine büründü ve yere düşen sancağı aldı . Şimdi sancak meleğin elinde , Hz. Peygamber(sav)'in önündedir. Hz. Peygamber(sav) hiç şaşırmıyor; doğrusu anlayamıyor : "Gel ey Mus'âb!" diyor. Mukaddes melek gülümsüyor : "Ben Mus'âb değilim ."diyor .
Hz. Peygamber(sav) durup bakıyor . Melek yüzlü Mus'âb'ı meleğin yüzünde arıyor . Onun Mus'âbî yüzlü melek olduğunu anlayınca huşuyla başını öne eğiyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.) metanetini korudu ve şöyle buyurdu: Hayır! hayır! Ammâr tepesinden tırnağına kadar imanla doludur. İman onun etine ve kanına karışmış, işlemiştir.''
O uzun boylu, siyah tenli, gür saçlı, çökük yanaklı, zayıf ve biraz kamburcaydı. Künyesi Ebû Abdu'l Kerim veya Ebû Abdullah'tı. Lakin herkes onu Bilâl-i Habeşi olarak biliyordu. Babası Rebâh, annesinin adı Hamâme'ydi. Mekke' de Cumâh Oğulları ailesi içinde doğup büyümüştü ve Umeyye bin Halef'in kölesiydi. Babası Habeşistan ülkesinden gelip Mekke'nin Serat bölgesine yerleşmişti. Hamâme'yle evliliğinden Bilâl, Halit ve Hûfeyre adında çocukları olmuştu. Ne var ki fazla yaşamadan vefat etmişti. Bilâl babasının vefatından sonra evin bütün yükünü sırtlamış, annesi ve kardeşleriyle hayata tutunmak için köleliğe mahkum olmuştu.
Hz. Ebû Bekir:
.. O (s.a.v) bizleri Allah-u Teâlâ'nın dinine, din kardeşliğine davet ediyor.
-Senle ben kardeş olacağız öyle mi?
- Evet
- İyi ama sen itibarlı bir tüccarsın. Ben ise hazırken sayılmayan, olmayınca aranmayan, hesaba katılmayan bir köleyim.. Hem efendilerle köleler nasıl kardeş olur? Nasıl birlikte oturur, birlikte gezer?
Hz. Ebû Bekir:
- Öyle de hepimiz Allah'ın kulları değil miyiz? O (c.c.) bizleri eşit birer insan olarak yaratmadı mı? Kaldı ki üstünlük insanların ırkı, derisi, zenginliği değil, üstünlük insanın Allah'a olan bağlılığıdır.
İşte, oğlum! O gündür bugündür, Yahudiler ve yandaşları ezanı sevmezler. Onlar, ezanın birlik ve beraberlik sağladığını ve Müslümanların harcı olduğunu iyi bilirler...