Uçurum dibinde nasıl göründüğümü
Merak ederim hep.
Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.
İnançlarımın kırık döküldüğü yeri anlamak için
kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...
/
Ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum
ikimizi de aşar, o kapının ardındaki masal
bense yüreğimin bu hallerinden korkar, kalırım
bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi
geçip giden yüzlerine bakar kalırım
Ömrün kısalığı çarpar camlara
ateş hızla yayılır içerilere
Akşam olur, evler dolar boşalır
acıyla erir, yüzüne aşık çocuk
Ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum
İkimizi de aşar, o kapının ardındaki masal
Biliyorum, konuşucak birşeyimiz yok.
Ama yine de gözlerini al gel.
Elindeki yarayı, suskunluğunu, acemiliğini.
Beni biri severse inanmam.
Seni biri severse utanırsın.
Bilmediğin bir hastalığa acımak gibi bile olsa gel.
Biliyorum konuşacak bir şeyimiz yok.
Ama ıstırabım sende, mutlaka al da gel...
Ben, yine de vazgeçmedim seni sevmekten.
Eskisi gibi değil ama.
Biraz buruk, biraz küs, biraz sitemkâr seviyorum artık seni...
Dudaklarımı ısırıyorum artık adın geçince.
Kavga falan çıkarıyorum.
Eskisi gibi sakin değilim ama olsun...
İnsan her sabah doğan güneşten utanır...İnsan er ya da geç gelen mevsimlerden utanır...
İnsan onca yıl susuz bıraktığı Tanrı’sından utanır...
İnsan bunca işarete,bunca özleme rağmen bir türlü gidemediği yerden utanır...
İnsan yalan bir hayattan onca yıl bir kurtuluş beklediğine utanır...