Hocanın çocukluğunda annesi bir sabah :
--Oğlum Nasreddin , der . Ben komşularla göl kenarına çamaşır yıkamaya gidiyorum. Göreyim seni evin kapısına sahip ol , sakın kapıdan ayrılma .
Küçük Nasreddin , annesinin sözüne uyup kapıda beklerken , köyden eniştesi gelir :
-- Oğlum , akşam teyzenle beraber size geleceğiz , git annene haber ver , der.
Küçük Nasreddin 'in evin kapısından ayrılmadan bu haberi annesine iletmesi gerekmektedir . Bu yüzden hemen kapıyı söküp sırtına yüklenir , doğru göl kenarına gider . Annesi , onu sırtında kapı ile görünce:
--Oğlum bu ne haldir ? diye sorar . Küçük Nasreddin şu cevabı verir:
*-- Sen bana kapıya sahip ol demedin mi ?*
Eniştem akşam bize gelecekmiş , git annene haber ver, dedi . İkinizinde de istediğini yerine getirmek için , başka ne yapabilirdim ?
Nasreddin Hoca'nın kadılık yaptığı yıllarda yanına bir şikayetçi gelir. Hocaya derdini anlatır .
Nasreddin Hoca :
--Haklısın , der adama .
Odadan çıktıktan sonra , içeri dava edilen kişi girer .
O da , kendisini haklı çıkaracak bir biçimde olayı anlatır.
Nasreddin Hoca , ona da :
-- Haklısın , der .
Bu sırada Hocanın yanında bulunan karısı :
-- Hoca'm , der. Bu nasıl iştir , her ikisine de " Haklısın " dedin ? Bir davada iki haklı olmaz ki ...
Nasreddin Hoca, karısının bu sözlerini de : -- Vallahi karıcığım , doğru söylüyorsun ...
Sen de haklısın ...diye cevaplar.
"O yalan, bu yalan
Fili yuttu yılan.
Heybenin gözünden ineğin danası düştü,
Eşeğe binip, deveyi kucağına alanlar; bu da mı yalan?"
Tam olarak böyle zamanları yaşıyoruz.
Çıkar sağlamak yalancılık veya yağcılık yapmak insanın başına belalar açabilir. Bir de her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir. Bazen susmak,insanı büyük tehlikelerden kurtarabilir...