Javier Marias

Karasevdalılar yazarı
Yazar
8.2/10
644 Kişi
2.928
Okunma
265
Beğeni
17,4bin
Görüntülenme

Javier Marias Gönderileri

Javier Marias kitaplarını, Javier Marias sözleri ve alıntılarını, Javier Marias yazarlarını, Javier Marias yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Balzac'ın romanını aldım çünkü okumuştu ve ondan bahsetmişti, öyle ya sevdanın tam açığa vurulduğu etapta nasıl olur da onun ilgilendiği bir şeyle ilgilenmezdim.
Sayfa 122
Vedalaşma kokusu vardı, hep yoğun bir kokudur o, tanınması kolaydır. Oysa vedalaşma ve ayrılık daha başlangıçtan belirlenmiş olduğu halde (geçici olarak bulunduğumuz ülkede bir aşk serüveni denen şeyi yaşamak, düşünecek birisinin olması, zamanında kararım da, niyetim de buydu) henüz tümüyle kesinleşmemiş de o buluşmaya ya da hafta sonuna bağlıymış, Brighton kentinde ve bir otel odasında kararlaştırılacak ya da kararlaştırılmayacakmış gibi yapıyorduk. Ve ben olanaksız olan, kabul edilmeyecek bir öneride bulunmanın büyük avuntusunu (ya da belki muazzam zevkini) tattım: Çünkü işte o bilinen olanaksızlık ve kesin ret -öneride bulunan ve sözü ilk alan kimsenin çaresiz beklediği ret yanıtı- onun çekincesiz davranmasına, ateşli konuşmasına ve arzularını daha güvenle dile getirmesine olanak tanır, o arzuların doyuma ulaşması yolunda en ufak tehlike bulunsa öyle yapamaz. Ve Clare Bayes bana inanır gibi, beni ciddiye alırmış gibi yaptı -öyle sanıyorum-, bir hayır yanıtı yetmezmiş, sahiden gerekiyormuş gibi, beni incitmemeye çalışması ve benim anlamamın önemi varmış gibi açıklamalarda bulundu (incelikli davrandı). Kan bağından kaynaklanmayan ilişkilerin göklere çıkarılması için yerine getirilmesi gerekli bir işlemdir bu, asla ne verimli ne pek ilginç olan, yine de düşünce açısından, zihnin ileride olacakları hayalinde canlandırması ve kendini bırakmaması için elzemmiş gibi görünürler. Ya da çöküntüye uğramaması için. Depresyona girmesin diye.
Sayfa 153Kitabı okudu
Reklam
Brighton'a trenle gitmedik, onun arabasıyla gittik, o da yeni bir başlangıca benziyordu (oysa kapanıştı): İkimiz onun arabasında oturmuş, ilk kez olarak Londra ve Reading'e sırtımızı dönmüş, güneye doğru yola koyulmuştuk, ben sol yanda arabayı sürüyormuşum gibi sahte bir izlenimle, o, beni arabasında götürdüğü (gerçek) izleniminde. Ama her şey sahteydi, öyle sanıyorum (bize ilişkin kısmı, ona karşılık başkalarına, otuz yıl önce uzak bir ülkede ölen kişiye ve ölmemiş olan, fakat aslında orada, o zaman ölmüş sayılan kişiye ilişkin kısmı sahte değildi).
Sayfa 153Kitabı okudu
Ama Brighton'da otelden hemen hemen çıkmadık, bunun Londra ve Reading otellerinden farkı, o denli sıradan olmamasıydı, karşılıklı pencerelerinden birinden şu Hint özentisi ya da gülünç Hint stiliyle pek ünlü Royal Pavilion'un minarelerini ve soğan biçimi kubbelerini, öbür yandakinden de kumsalı seyrediyorduk (birlikte olmanın pahalıya patladığı tek sefer oldu: ihanet genelde ucuza yönelir).
Sayfa 153Kitabı okudu
Ve daha sonra, yaldızlı ahşap bir Kanton heykelinin önünde (aslında geçen yüzyılda yapılmış bir kopyasıydı) durdular, heykel Marco Polo'yu şişman ve açık renk gözlü bir Çinli olarak tasvir ediyordu, başında dar kenarlıklı, basık bir şapka, ayaklarında aynırenk tahta pabuçlar vardı, ağzının iki yanına (yanaklarına doğru bükülmüş) yine siyah
Sayfa 139Kitabı okudu
Daha sonra, üst katta, Rembrandt'ın karaladığı ya da yarım bıraktığı bir resmin önünde durdular, resimde ressamın karısı Saskia, yatakta uyuyordu (ama aslında yatakta denemezdi, daha çok nekahat dönemindeki hastalar gibi giyinmiş ya da sabahlıklıydı, üstü bir battaniye ile örtülüydü), baktım Clare Bayes oğluna, "Sen de haftalarca aşağı yukarı işte böyleydin, değil mi? Ama televizyonun vardı" dedi, sonra onun ensesini okşadı, bilezikleri yine şıngırdadı. Ardından gözlerini Saskia'dan ayırmadan ve Saskia'nın ondan daha gençken öldüğünü ve hiç yaşlanamadığını kuşkusuz bilmeden ekledi: "Yaşlandığımda ben de böyle olacağım." Küçük Eric yanıt vermedi ya da ben sesini duyamadım (küçük Eric terbiyeli ve ilgisiz görünüyordu, konuşuyorsa da işitilmiyordu).
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
Salonların genişliğine göre ben biraz yaklaşıyor, biraz uzaklaşıyordum, önünde duraladığım her yapıta elimden geldiğince yoğunlaşır gibi yapıyordum, onlarla aramda hep birkaç metrelik mesafe bırakıyordum; ve o nedenle -ve çok alçak sesle konuştuklarından, İngiliz müzelerinde çok alçak sesle konuşulur, İspanyol müzelerinde asla- söylediklerinden hiçbirini işitemiyordum.
Sayfa 138Kitabı okudu
Gerçek asla ışıldamaz, çünkü tek gerçek bilinmeyen ve aktarılmayandır, kelimelere ve görüntülere çevrilemeyen, gizli olan, henüz araştırılmamış olandır; belki de bu yüzden bu kadar anlatılıyor her şey; her şey bir kez anlatılsın ve hiçbir zaman hiçbir şey olmadın diye.
Onun koluna girmiş olan yaşlı beyefendinin, sayın diplomat Newton (Clare Newton! -Clare Newton!- Clare Bayes'in kızlık adı öyleydi) olduğunu bilmek için bir nedenim yoktu, kendisini daha önce hiç görmemiştim, fotoğrafını bile. Yine de derhal kavradım, babası olduğunu aralarındaki şaşırtıcı benzerlikten anladım (belki de korkunç denecek bir
Sayfa 136Kitabı okudu
O konuşmaya devam ederken ben gözlerimi alamıyordum ve insanın içine işleyen ciddi sesi ve çoğunlukla kasti olarak yaptığı bağlı cümleleri hoşuma gidiyordu, bunun tamamı bir insandan değil de, anlamlı sözler iletmeyen bir müzik aletinden, belki de maharetle çalınan bir piyanodan gelir gibiydi.
Sayfa 113
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.