Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
uzakta... ağlayarak uyurmuş bir stradivarius...
bir pericik... sel sularına bırakırmış çiçekleri...
küfpembesi bir köşkten atarmış
mor yüreğini bir külkedisi...
ormanda yüzyıldır uyuyan gözler...
açılırmış bir menekşe ışığına...
eskil denizlerin köpüğünde belirirmiş...
bir yıkıntı. Melankolya, çocukluğum...
seni bırakıyorum semender ellerimle
seni bırakıyorum
seni bırakıyorum
duvarlarda kurutulan anemon ellerimle
içimdeki sulara
içimdeki sazlıklara
içimdeki bataklıklara
seni bırakıyorum
sonra ben seni gördüm...
geyik otlarının sasafras ağaçlarının
arasından seni gördüm.
acı som bir bütün yapmıştı seni.
beni kimse sarpa sarmıyordu. sorularım kalmamıştı.
cevaplarımı çoktan yitirmiştim. o gün geyik otlarının
sasafras ağaçlarının arasında seni gördüm.
bir kelepçe ve bir anahtar taşıyordun...
Ne çok şey eskidi diyorsun
Değişen bir şey yok oysa
Korkunç akşamüstüler hatırlıyorum
Bitimsiz bir iç sıkıntısıyla
Küçük bir odada birlikteydik
Birileri Krilov’du
Birileri Nastasya Filipovna
Birileri ormanda keman çaldı tek başına
Herkes kendi Marienbad’ını yaşadı
Hortlak yaşamların gölgesine doğru
Ölmedi onlar
Başka bir biçimde aynı şeyleri yaşıyorlar