Merhabalar,
Bittiği için rahatladığım bir kitabın sonuna gelmiş durumdayım. Arka kapak ve bazı yorumları okuyunca kitabı merak etmiştim. Birbirinden farklı öyküleri okuyacağımı düşünüyordum. Ancak kitabı okumaya başladıktan sonra bildiğin eziyete dönüştü.
Hiç bir öyküde ne başı ne sonu belli bir olay anlatılıyor, hatta bazılarında ne anlattığını anlamadım bile. Ne bir merak unsuru var ne bir karaktere üzülme dürtüsü hissettirme var... Bir hikayeye başlıyor ama sonra farklı bir şekilde devam ediyor, ne için anlattı bunu sonra ne oldu gibi bütünlük hak getire. Hani bir kez daha yüzüne bakacağım bir kitap kesinlikle değil, sevenine saygım var ama ben almayım.
2022 yılında okuduğum en kötü kitap olarak bence kalacak listemde. Bitti ve üzerimden bir ağırlık kalktı. Şükürler Olsun. :)
Puanım : 2 (O da yazım için verilen emek için.)
Kitap Dünyam Serkan Hocamızın 2022 yılı için düzenlediği #güncelikeşfet maratonunun mart ayı yabancı kitabıydı. Mart ayına yakışan harika bir seçim oldu.
Evler, Cinler, Perdeler, Rus bir yazarın genel olarak sürrealist öğeler taşıyan, karmaşık, ama bir o kadar da etkileyici ve gizemli hikayelerinden oluşan bir seçki.
Öykülere hakim olan bu fantastik yapı ve dil gayet güzel olsa da asıl beni içine çeken nokta her hikayede ‘kadın olmanın’ popülist söylemlere yer verilmeden bu kadar açık anlatılabilmesiydi. Anne, kız çocuğu, fahişe, aldatılmış, terk edilmiş, evde kalmış, istismara uğramış, otostop çektiği için tecavüz edilmeyi hak ettiğini kabullenmiş… tüm bu kadın portreler asla ajitasyona, vıcık vıcık bir drama girilmeden, nefret kusmadan anlatılmış. Olayların trajik olmamasını da, ‘böyle bir olay bizim başımıza gelmez’ inkarıyla göz ardı edilebilecek kadının modern toplumdaki sorunlarının, en ‘sıradan’ olaylardaki ince izini göstermesi açısından çok değerli buldum.
‘Evet biz kadınız, ve bunlar da bizim çeşitli durumlardaki portrelerimiz, açık açık anlatıyorum. bir gariplik,sizi rahatsız eden bir şey yok mu?’ demiş sanki yazar.
Anneanneye bırakılan çocuklar, sorunlu aşklar, düşüp; düştüğü yerden kalkmaya çalışan kadınlar, Sovyet dönemi iç çalkantılar..
Gerçek ile hayalin tam da ortasından geçen hikayeler.
Ancak bu hikayelerin ortak bir noktası var benim için.. Eksiklik. Ya sonunda ya başındaki eksikliklerden bahsediyorum. Cümlelerdeki kopukluk, duyguların yoğun ama hikayenin önünü göremeyecek kadar karanlık olması okuma sürecimi zora sokan etmenler. İlk başta kendi sorunlarımdan dolayı okuyamadığımı düşünüp biraz demlenmeye bıraktım, birkaç gün sonra yeniden elime aldım kitabı.
Hatta sıralı gitmedim öyküleri okurken.. Ama olmadı.. Klişe bir ifade ile ‘yıldızımız barışmadı’. Cümlelerde benim kopukluk olarak adlandırdığım yerler çok önemli çok derin de ola.. Anlamamış-hissedememiş olabilirim. Sadece şunu diyebilirim : açlığım bastırıldı mı? Hayır...
.
Sonuç olarak 19 öykünün yer aldığı ‘Evler,Cinler,Perdeler’ ne yazık ki beklentilerimi karşılamadı. Belki de ben çok şey bekledim kim bilir?
Lyudmila Petruşevskaya’nın dilimize çevrilmesine elbette sevindim bunu da demeden geçemeyeceğim.
19 öykü içerisinden sevdiklerimi de söyleyeyim : Kuru Ağaç Dalları, İntikam ve Labirent.
.
Ayşe Hacıhasanoğlu çevirisi, Natalia Suvorova kapak tasarımıyla..