Türk mitolojisindeki ''don'' kavramı, dünya mitolojilerindeki ''form''un eşdeğeridir. Form, varlıkların maddesel biçimiyle alakalı kavram. Türkler, ''dona girer'', formu alır.
Tan yerinin efendileri uğrunuzu gözlesin. Yerin suyun ıssıları uykunuzu izlesin. Kergek olmuşların tini dar günde yoldaş olsun. En karanlık gecelerde Elyan yolunuz bulsun. Umay Ana esirgesin de Gök Tanrım kollasın. Alaş alaş diyenleri öz evladı bellesin.
Bedeni bir kız çocuğu ruhu tarihle yaşıt
Dilinde öksüz terennüm tan yerine bir ağıt:
Ey Türkistan! Ne meskenin kalmış ne kalmış yadın
Dudağında süt lekesi bulutların elinden Gözyaşların yıldız tozu göklerin kızısın sen Gözlerinde bu elem ne-neden ihtiyarladın?
Bahadırhan ağabeyin kalemi şiir için kutsanmıştır. Bir derin sözden muazzam mısralar yazabiliyor. Bazen dağların çocuğu, bazen ihtilal kokan boğazda göklere bakan, bazen de can borcu gelir diye tetikte bekleyen Türkmen'in delisi bir şairdir Dinçaslan. Bu kitabını da, diğer kitaplarını da okuyun okutturun.
Dipnot: Yakın vakitte şiir kitabının ikincisi gelecek, sabırsızlıkla beklemedeyim.
Her ne kadar inceleme başlığında yeni bir bakış desem de geçmişi uzun olan seküler milliyetçilik Bahadır Dinçaslan’ın zihni ve kalemiyle bize kendini tanıtıyor ve bunun da ötesinde kendini Türk milliyetçisi olanlar nasıl bir fikir geliştirebilirler sorusuna cevap arıyor.
Tamgatürk’ün kurucusu ve sosyal medyadan uzunca bir zamandır takip ettiğim için kendisinin düşüncelerinde samimi olduğunu biliyorum bu yüzden kendisini Türk milliyetçisi tanımlayan-tanımlamayan herkesin okumasını tavsiye ederim. Günümüzde ülkemizdeki sıkıntıların kaynağının ne olduğunu görebilenler için yeni bir cevap olabilir. Kalemine ve emeğine teşekkür ediyorum, var olsun.
Dillerin büyülü bilimine adanan hayatlar er geç bir dil yaratmak isterler Usta Tolkien böyle yapmıştı. Masallar, efsaneler, mitlerle örülü bir çocukluktan gelip, dünyaya baktığında incecik bir tülün ardında belli belirsiz destan yaratıklarını görmeye devam eden büyükler de kendi masal evrenlerini yaratmak istiyorlar gibi. En azından elinizdeki kitabın yazarı için böyleydi: Anadolu'nun ücra köylerinde epey sıradan ve özelliksiz görünen her taşın, korunun, kayalığın mutlaka bir hikâyesi vardır. O hikâyeleri hala hatırlayan birilerinden dinlediğinizde, atalarımızın neden bütün nesnelerin ruhu olduğuna inandığını anlarsınız. Ruhlar âlemindesinizdir artık, "gerçek hayat" bütün raşesizliğiyle akıp giderken, yalnız sizin gözlerinize görünen manzaralar baktığınız her dağda, ayaklarınızı ıslattığınız her derede zihninizde bir şehrayin resmeder.