Bırak ellerimi tırnak uçlarımından beni tanımanı... Dışarda yürürken yüzüne esen rüzgarda hangi kokunun bana ait olabilaceğini hangi çiçekle hangi odunun bir araya gelip, bu kadar masum sarılabileceğini... gibi bir sürü detay...
Sessizlik, huzur yine saçlarımda,
Sen hiç sesini duymasan da...
Toprakta filizlenmeye başlayan,
Bir kayın ağacı kadar kutsal varlığı...
Karın ilk yeryüzüne kavuştuğu anı düşün;
Titrek, heyecanlı ve üşümüş o kar tanesi kadar mucizevi...
Benim sana koştuğum an...
Uyuyorsun belki şuan, zamanın içinde bir an; beyaz bir güvercin barış getirdi ayak bileklerinde ellerime. Sen mi gönderdin sahi? Sen mi öğrettin ona kırıldığım yerden tutmasını. Yağmurda ıslanıyordum ama nasıl ıslanmak, bana şemsiye getiren çocuğu sen mi gönderdin sahi? En çok sen mi zırh oldun, gökyüzü mü korudu beni yoksa? ...