Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.32
En Yeni Necati Göksel Yorumları ve İncelemeleri
En Yeni Necati Göksel sözleri ve alıntılarını, en yeni Necati Göksel kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kitabın giriş kısmı çok heyecanlıydı. Üç farklı olay örgüsü kitabın sonlarına doğru bağlanıyor. Fakat biraz karışık bir şekilde. Olaylar bağlanırken maalesef işler biraz karışmış.
Kitabın kahramanları bir sebepten ötürü (spoiler olmasın) adaleti kendi kendilerine sağlamaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de kendi mantık çerçevelerinde haklılar. Ama bazı yerler o kadar saçma geldi ki sonlarına doğru sıkıldığımı hissettim.
Kitabın konusu kısaca şöyle: Halepli bir tüccarın oğluyken korsanlar tarafından esir alınmış, İtalya’da vaftiz edilip köle olarak satılmış, efendisi usta saatçi Giovanni’den saatçilik mesleğini öğrenmiş bir adamın hikayesi. İtalya’dan gizemli bir olay sonucu ayrılıp diyar diyar dolaşan bu adamın yolu ülkemiz topraklarına, Harran’a da düşüyor.
Hiçbir dini yok saymadan, reddetmeden, hepsinin ortak özelliklerini harmanlayıp dostlarıyla konuştuğu, onlara yol gösterdiği için zamanla kendisine peygamber sıfatı yakıştırılıyor. Kimisi O’na peygamber diyor, kimisi evliya, kimisi ermiş, kimisi ise bir sapkın. O ise kendini bir fani olarak görüyor. Tabii saatçi peygamber Kutay, bir fani olduğu içindir ki kitapta sadece ilahi aşk yok, fani aşka da düşüyor. Doğunun ilk saat kulesini yapıyor. Fakat zamanla arkasındaki kitle büyüyor ve anlatmak istediklerini daha bir şevkle ve coşkuyla anlatıyor. Gücü arttıkça zamanın en güçlü hükümdarı Timurlenk’e kafa tutuyor.
Hayatından bir bölümün anlatıldığı bu kitapta, yazar bütün dinlerden ortak çıkarımlar yapmış, güzel cümleleri arka arkaya sıralamış, ders çıkarana güzel derslerin sunulduğu bir eser ortaya çıkmış. Tavsiye ederim.
Merhabalaar. Bugün Hayat Askıda kitabının yorumuyla geldim. 2022 yılında okuduğum son kitap olmasına rağmen yorumunu neredeyse 1 ay sonra atmam pek hoş olmadı, evet fakat finallerim ve maalesef bütünlemelerim yeni bittiği için yeni atabiliyorum. Hatta bunu şuan otobüste eve giderken yazıyorum. Neyse gelelim kitabımıza.
Kitapta kendisine bir türlü uygun bir iş bulamayan bir yazarımız var. Hatta öyle bunalıma giriyor ki bir gün parkta soğuktan donmak üzere buluyor kendini. Âşık olduğu kadınla da ayrılmış olduğu için bu durum epey katlanıyor tabii. Derken bu kadınla tekrar birlikte oluyorlar ve kadının çalıştığı şirketin patronu kendisine bir iş verebileceğini söylüyor fakat bu iş bildiğimiz masa başı işlerden değil. Yazarlık hiç değil. Bir suç işlediği için kaçan oğlunu takip etmesini istiyor karakterimizden. Yanına da bir şoför verip başlatıyorlar. Sahte kimliklerle sahte isimlerle çıkılmış bir yolculuk. Bu yolculuk tabii ki öyle günlük gülistanlık geçmiyor. Tehlikelerle ve ihanetle dolu bir yolculuğa çıktıklarının farkında değiller.
Macera, dostluk, gizemler ve tabii ki aşk olan bu polisiye tarzı romanı herkesin okumasını tavsiye ederim. Yazarın dili oldukça kibardı. Ayrıca olayın da Söke, Kuşadası, Didim gibi yerlerde geçmesi olaya daha çok bağlanmama sebep oldu çünkü geçen yaz oradaydım ve o günlerimi de tekrar yaşamış gibi oldum. Tekrar görüşmek dileğiyle.
Kitapla kalın.. <3
Orhan ve Klara'nın hikayesi anlatılıyor Orhan, İstanbul'da mimarlık okuyan zeki yakışıklı ve hayalleri olan bir genç ailesi Almanya da yaşıyor yaz tatilinde tatil için ailesinin yanına 3 aylığına gidiyor Klara ise, Alman asıllı mimarlık okuyan güzel bir kız.. Orhan ile tanıştıklarında ikisi de çok benzer yönleri olduklarını anlıyorlar, birbirlerine delicesine aşık oluyorlar. Orhan Türkiye'ye dönmeden önce Klara'ya evlenme teklifi ediyor ve nişanlanıyorlar. Her gün mektuplaşan çift yılbaşından sonra Klara Orhan'dan hiç mektup alamaz oluyor ve Orhan'ın babası ile Türkiye'ye gelip Orhan'ı arayıp bulmaya çalışıyorlar uzun bir arayıştan sonra Orhan'ı bir hastane de buluyorlar. Şimdiden herkese iyi okumalar..
Sarmaş dolaş iki gencin etrafından kalabalıklar süzüldü. Düşünceli yüzler, imrenen bakışlar, tebessümle bir mutluluğa ortak olan insanlar... Zaman, sesler, bulutlar, güneşin ışıkları, şehrin homurtusu, havada süzülürken ciyaklayan ama sesini duyuramayan kuşlar… Gökyüzünden bakan ve tüm ruhları aynı anda okuyan birinin bakışından geçer gibi aktı gitti. Hayallerim Senin Olsun, aşkın ve aşkınlığın romanı..
Hayat Askıda, Kayıp Yolcu ve Kara Kadife romanlarından sonra en iddialı romanını yazan Yazar Necati Göksel bu kez 1400 lü yıllarda geçen 'Kınalı Peygamber'in' gizemli öyküsünü çağa ibret olsun diye anlatıyor!
Kitap bir peygamberin hayatını değil insanlar tarafından yücelik atfedilen Kutay'ın Harran Bölgesi'ndeki öyküsünü anlatıyor... Halepli bir tüccarın oğluyken, korsanlar tarafından esir alındı. İtalya'da satılarak vaftiz edildi. Efendisi Giovanni, ülkenin en usta saatçilerindendi. Zekâsıyla parladı. Ustasının gözdesi oldu. Sonra gizemli bir olay gerçekleşti ve onu başka şehirlere, başka topraklara, başka âlemlere sürükledi. Her dinden, her dilden insanla yârenlik etti. Fani aşkla, ilahi aşkla savruldu durdu.
Harran şehrine geldiğinde 15 yıldır diyar diyar gezmekteydi. Hiçbir dini reddedip yok saymadan, tıpkı kendinden önceki yol erbabı gibi her inançtan insana kucak açtı. Zihinleri sorularla dolup taşanlar onun irfanından damlayan sözcüklerle kendilerini yeni ve cezp edici bir anlatıda buldular. Ardındaki kitle büyüdükçe onun ufku da büyüdü. Öyle ki, zamanın en güçlü hükümdarı Timurlenk'e yöneltti bakışlarını ve lanetini. Doğunun ilk saat kulesini yaptı. Saat çınladıkça fani hayatın ninnisi her yerde yankılansın istedi.
1400 lü yılların şafağıydı. Kimi ona evliya dedi; kimi ermiş, kimi peygamber, kimi de sapkın. O ise kendisine sadece fani sıfatını uygun gördü. Bu romanda, İtalya'da köle olarak satılan bir Müslüman çocukken, yıllar sonra menkıbesini Doğuda aramaya başlayan 'Kınalı Peygamber'in' ilginç ve gizemli öyküsünü bulacaksınız.
Çok sevdiğim bir yazar olan Necati Göksel’in Kafam Bozuk isimli romanı, yazarın yedinci kitabı olarak, Eylül 2018’de okuyucu ile buluştu. Polisiye edebiyatının çok yönlü kalemi Necati Göksel, eserlerinde kullandığı sade ve samimi dilin yanı sıra, son derece akıcı anlatımı ve kurduğu zeki olay örgüsü ile adından söz ettirmeye devam ediyor.
Kafam Bozuk’ta ana karakter, eski polis Ayaz Batur’un ağzından, yalın ve içten bir üslupla anlatılan hikayede okuyucu, gerçekçilik ve içselleştirme hislerini derinlemesine yaşıyor. Oldukça sürükleyici ve merak uyandırıcı bu serüveni okurken, sıklıkla zeka çalıştırmak da gerekiyor. Zira tüm gizemi çözdüğünü zannedip, boşluğa düşmek pek olası. Ancak bu “kandırılmışlık hissi” insanı üzmüyor, tam tersine mutlu ediyor. Zaman zaman hayata karşı bir başkaldırı niteliğine bürünen, bu çok katmanlı ve keyif veren polisiye romanı okumanızı şiddetle tavsiye ederim!
Fırtınalı bir gece... İstanbul’a doğru yola koyulan bir yolcu otobüsü Kızılırmak yakınlarında ortadan kaybolur. Arkalarında hayatları altüst olmuş insanlar bırakarak kaybolan yolculardan bir daha haber alınamaz. On beş yıl sonra otobüsün yola çıktığı şehirde inanılması güç bir söylenti yayılır. Kayıp otobüs bir gece görülmüş ve şoförü birine yol sormuştur. Söylenti küçük şehri çalkalamaya, kapanmış yaraları yeniden dağlamaya başlar. Konuyu haber yapan şehrin küçük gazetelerinden biri satış rekorları kırar. Şehir, kaynayan bir kazana döner. Unutulan anılar yeniden canlanır. Kapandığı sanılan hesaplar yeniden açılır...
“Bazen yanlışla doğru öylesine yer değiştiriyor ki, yerini bulamayan vicdan boşlukta sallanıp duruyor.”
Bir cinayeti yazmak isteyen Metin Kara Ege kıyılarında bir sahil kasabasına gider. Sonbaharın yürürken, birdenbire karmaşık bir entrika ve derin ilişkiler olayının icinde bulur kendisini.
Bu karanlık ve kötü karmaşanın içinden çıkmayı kendi zekâsıyla bulmak zorundadır. Çünkü insanlar maskelerle dolaşmaktadır.
Gece gündüz, dur duraksız bir koşturmaca başlar. Sevgilisi Selinay, tanıştığından beri kimsesizliğine merhem, çaresizliğine çare olmuştur. Karanlığın kalbine doğru ilerlerken hayatı çirkinlikten kurtaran yegâne şey sevdiği kadının varlığıdır.
Bir gerilim, polisiye ve macera öyküsünden öte hayata dair sorgulamalarla dolu bu roman nefes nefese bir heyecan, bir aşk ve duygusallık içeriyor.
“Bu dünyada mucizevi insanlar var. Bu dünyayı, bu hayatı yaşıyor ama kirlenmiyorlar. Yağmurda yürüyor ama ıslanmıyorlar.
"Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak da korkudan kurtarır."
- Konfüçyüs
Yukarıdakine sığınıp, bir dinin avutucu kollarına kendimi bırakabilirim. Çaresiz kaldığım yerde ‘Tanrı en iyisini bilir’ diye kendimi tevekküle atabilirim. Yanıtların yetmediği yerde çağdaş düşüncelerden ilham alan yeni bir inanç, yeni bir anlayış yaratabilirim. Fakat hayatın bittiği yere gitmedim ve oradan gelmedim ben! Gördüğüm tek şey, bildiğim tek şey, elimdeki tek şey bu hayattır. Bu hayattaki seçimlerim benimdir. Seçimlerimin mesuliyeti de öyle. Onu yaşamalıyım. Bunu elimden almaya kimsenin hakkı yok. Elimden almaya kalkan olursa o benim düşmanımdır. Düşman varsa savaşmalıyız! İçimizdeki huzursuzluğu yenmek için, yenemezsek bile kovalamak için bu yolu seçmeliyiz. Seçimimizi bilerek yapıyoruz. Seçimini yapan, onun mesuliyetini de seçiyor demektir!
Kendi başına iyi veya kötü diye bir şey yoktur, bunu düşüncelerimiz yapar.
- W. Shakespeare
Kitap güzel tam bir kara roman ama ne bileyim bana pek hitap etmedi. Böyle romanlarda kahramanımıza genellikle bütün kadınlar anında aşık oluyor, bir vuruşta rakibini alt ediyor ve bir bakışta her şeyi anlayıveriyor. Fazla zorlama olmuş diye düşünüyorum.
Halbuki yazarın Hayat Askıda romanı çok güzeldi on güvenerek bunu almıştım. Okunmaz değil elbette sıkı bir polisiye okunur da dediğim gibi bana pek hitap etmedi.