Cambridge Üniversitesi’nde A.G. Leventis Yunan Kültür Profesörü ve Clare College Öğretim Üyesi’dir. Bunca sene içerisinde Yunan tarihi üzerine birçok eseri yayımlanmıştır. Bunlar arasında: The Cambridge Illustrated History of Ancient Greece (1997, yeni baskı 2002), Sparta and Lakonia: A Regional History 1300-362 BC (yeni baskı 2001) ve Alexander the Great: The Hunt for a New Past (2004, gözden geçirilmiş baskı 2005).
Atinalılar, 399 yılına gelindiğinde rahatsız edici derecede tipik, geleneksel Akdeniz köylüleri gibi -şüpheci, muhafazakar, batıl inançlı, mantıksız- davranıyordu. Hatta bu karikatürün sergilediğinden de fazlası çünkü 399'da Atinalılar artık kendilerini komşularına kötü kötü bakmakla sınırlamıyor, kendi vatandaşlarını da büyük idamlık suçlamalarla, mesela inançsızlık, mahkemeye veriyor ve infaz ediyordu. 400-399' da hepsi bir biçimde savaşın son yılları ve sonrasının korkunç olaylarıyla bağlantılı en az altı büyük halk mahkemesi olduğunu biliyoruz.
Yunan polis'i insanların olduğu kadar tanrıların da -ya da daha ziyade insan lardan önce tanrıların şehriydi. Polis'e yaraşır bir Yunanlı olmak dünya ekonomisinde yerini bilmek, değiştirilemez doğa gereği tanrısal olmadığını ve tanrısal evrenin aşağısında yer aldığını bilmekti. Yunan şehri, o tanrıları terk etmediği müddetçe tanrılar tarafından terk edilmeyecek, onların kesin güvencesi altında somut, yaşayan bir yapıydı. Bu yüzden, Yunanlıların din yerine "kullandıkları bir kelime" olmasa da ve genelde "tanrıların işleri" gibi (ta tôn theôn) bir deyiş kullansalar da, din her şeyle, her şey de dinle iç içe geçmişti. Din ya insan davranışını, her şeyden önce ritüel karakterini belirliyor (ya da buna neden oluyor) ya da esasen ya da salt dini olmayan davranışa dini bir boyut, biraradalık ya da en azından hava katıyordu. Mesela, Atina Meclisi'nin bir toplantısı domuz yavrusu kurban edilen bir ritüelle başlıyor, Pnyx tepesin deki toplantı mekanı törenler eşliğinde domuz kanıyla yıkanıyordu.