Tanrım, zamanı geldi; şarap mayalandı çoktan.
Bir evi olmanın zamanı geldi
ya da kimsesiz kalmanın uzunca bir zaman.
Zamanı geldi yalnız olmamanın
ya da tek başına kalacağız uzunca bir zaman.
Kitaplara gömülerek tüketeceğiz saatleri
ya da mektuplar yazarak çok uzak yerlere,
yalnızlığımız içinden uzun mektuplar.
Ve bir ileri bir geri arşınlayıp duracağız sokaktan, huzursuzluk içinde, bir bir düşerken yapraklar.
Boğulanlar Kurtulanlar ” kitabında kitle katliamlarını tanımlar ve bundan sonra kimsenin böyle bir şeye kalkışamayacağını öngörür:
“Sanki geçmişimiz bize bir tür kâhinlik gücü vermiş gibi, bize sık sık ‘Auschwitz’in geri dönüp dönmeyeceği sorulur: Yani, masum ve korumasız insanlar üzerinde gerçekleştirilmiş, aşağılama öğretisiyle meşrulaştırılmış, hükümet düzeyinde arzulanmış, tek taraflı, sistematik, mekanik kitle katliamlarının olup olmayacağı. (…) Kanımca, bir kitle katliamı özellikle Batı dünyasında, Japonya’da ve Sovyetler Birliği'nde olası değildir: Gerek insanlar gerek hükümetler düzeyinde, İkinci Dünya Savaşı’nın Lagerleri hâlâ pek çok kişinin aklındadır; ayrıca, sözünü ettiğim utançla büyük ölçüde örtüşen bir tür bağışıklık savunması etkisini sürdürmektedir.” der.
Ne hazindir bu muameleye maruz kalanlar bugün dünyanın başka bir yerinde, Filistin’de, misafir olarak gittikleri yerde aynı vahşeti gerçekleştiriyorlar.
Dünya, Nazi kamplarında yaşanan vahşetten çok sonradan haberdar olmuştu. Orada yaşananlara müdahale edebilmek için çok geçti. Lakin bugün yapılan katliam canlı yayında, 8 milyar insanın gözü önünde gerçekleşiyor.
Primo Levi, “bunlar bir kez daha yaşanmaz”derken bugün olanları görseydi ne düşünürdü?
"Canavarlar var ama sayıları gerçekten tehlikeli olamayacak kadar az. Sıradan insanlar, inanmaya ve soru sormadan hareket etmeye hazır görevliler daha tehlikeli."
💠