Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Robert Löhr

Satranç Makinesi yazarı
Yazar
8.1/10
18 Kişi
51
Okunma
1
Beğeni
526
Görüntülenme

Robert Löhr Sözleri ve Alıntıları

Robert Löhr sözleri ve alıntılarını, Robert Löhr kitap alıntılarını, Robert Löhr en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Bize inanacaklar mı?" diye sordu Tibor son kez. "Mundus vult decipu" dedi Kempelen. "Dünya aldatılmak ister. Inanacaklar, çünkü inanmak istiyorlar."
Dünya aldatılmak ister. İnanacaklar,çünkü inanmak istiyorlar.
Reklam
"Nedir bu konuşan makine merakı ?" diye sordu Maria Theresia. "İzin ver, zaten bu dünyada insanlar gereğinden fazla konuşuyor, neden bir de makineler konuşmayı öğrensinler ? Susma makineleri, işte bunu isterdim bazen. Düşünenler, asıl bunlar lazım bize...."
“Jakob bana satranç robotunun yapımında yardım ediyor. Masayı o yaptı, şimdi de Türk’ü yapacak.” "Türk’ü mü?” “Evet. Önceleri satranç oyuncusunun genç bir kadın olmasını düşünmüştük. Teni porselenden, ipek elbiseli, zarif bir şey; ama daha sonra fikrimizi değiştirdik." Kempelen elini bitmemiş androidin omzuna koydu. “Bu, zarif bir matmazel yerine heybetli bir Müslüman olacak, haçlıların korkulu rüyası ve Allah'tan başkasına hesap vermeyen bir Osmanlı. Böylece rakiplerimizin gözlerini korkutacağız. Ne de olsa satranç oyunu şarktan gelme. Öyleyse onu bir şarklıdan daha iyi kim oynayabilir?"
"Bize inanacaklar mı?" diye sordu Tibor son kez. "Mundus vult decipu" dedi Kempelen. "Dünya aldatılmak ister. Inanacaklar, çünkü inanmak istiyorlar."
Reklam
Papa bu dünyada çok rahat yaşar, Günah bağışlamaktan kazandığı paralarla yaşar. En iyi şarapları içer, Bu yüzden ben de papa olmak isterim. Ama hayır, o bir zavallıdır. Güzel bir kız onu öpmez. Yatağında yalnız yatar, yok,  ben papa olmak istemem.
Cüce onlar için ilginç bir ganimetti ve onu çabucak idam etmek istemediler. Bu yüzden, bir tuzlu balık fıçısını boşaltıp içine Tibor'u tıktılar, üzerine kapağını çivilediler ve Elbe Nehri'ne attılar. Tibor iki gün iki gece fıçının içinde kaldı. Kendini kurtarmak bir yana, hareket bile edemiyordu. Bacağındaki kurşun yarası çok aceleyle sarılmıştı ve Elbe Nehri'nin buz gibi suyu fıçıdaki bir çatlaktan içeri sızıyordu. Tibor, dibe batmamak için ya deliği yukarı getirmek, ya da tıkamak zorunda kalıyordu. Fıçı onun için hem hapishane hem de cankurtaran olmuştu, çünkü yüzme bilmezdi. Çok ağır balık kokusu onu önce kusturdu, ama iki gün sonra açlıktan fıçının tahtalarında kuruyup kalmış tuzları yaladı. Iyice güçten düşen cüce, imdat istemek için sesi kısılana kadar bağırdı. Sonra aklına boynundaki Meryem Ana madalyonu geldi ve kurtuluşu ona yakarmakta aradı; eğer onu bu yüzden hapishaneden kurtarırsa, bir daha asla içki içmeyeceğine, altı saat sonra, bir daha kadınlarla ilişkiye girmeyeceğine söz verdi. Üç saat sonra da, manastıra kapanmaya yemin etti. Bir saat daha dayansaydı, bu sözleri vermeden de kurtulacaktı, çünkü fıçı bu arada Wittenberg'e ulaşmıştı. Nehir mavnacıları onu sudan çıkardılar ve tam da bu Protestan şehrinde - sanki kanlı süvari üniforması içinde leş gibi tuzlu balık kokan bir cüce yeterince tuhaf görünmüyormuş gibi- Tibor yere kapandı, toprağı öptü ve yüksek sesle Katolik duaları etti.
Yol boyunca gördüğü her açık hava mihrabına, en basit kiliselere bile dua için zaman ayırıyordu. Ama Meryem Ana her zaman Tibor'un yanında olamıyordu ve o da çok daha ele gelir ikinci bir avuntu kaynağı, konyağı keşfetti.
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.