"Çünkü siyasal özgürlüğü ve demokrasiyi esas alırız. Ulusun yönetenler üzerinde denetimiyle siyasal özgürlük sağlanmıştır. Ümmet, demokratik ve özgür değildir. Denetimini, halk yapmaz. Başında Tanrı’nın vekili veya gölgesi sıfatını taşıyan dinsel atanmışlar vardır. Denetimini tanrı yapmayacağına göre, ümmet, denetimsiz bir sözde yönetimin nesnesidir."
"Türk siyasi söyleminde, pek çok siyasi partiyi ve siyasileri cenderesi altına almış olan bir dinsel söylemden söz ediyorum. Söylemin kendisinin hakkı olduğu itkisiyle birbiriyle bu konuda yarışan bir siyasi geleneğin, Türk insanın yaşamını sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda sürekli daraltıcı bir kısır döngüyü beslediğini gözlemlememek imkansız."
"Ümmette adalet, tanımsız bir kutsal iradeden medet umularak yorumlanır. “İlahi adalet”, siyasi adalet olamaz. İlahilikle siyasilik aynı yerde ve koşullarda bir araya gelemez. Tarihte örneği yoktur."
"... dünyayı dinsel söylemle idare edebileceğine inananlar, ahlakı bağlayıp, nefislerini serbest bırakarak bu denklemi, hem bilim hem de din aleyhine tersyüz ederek bozmaktadırlar."
"Yağmurun dua ile yağacağına, ekonomik sıkıntıların; açlığın, mal ve zenginliklerin Tanrı tarafından bir imtihan yoluyla toplumun başına geldiğine, bu vartaların bilim ve akıl ile değil de yine dua ve ibadetle atlatılacağına ilişkin dinsel söylemler, sahiplerince sürekli “ötekilerce” kabul edilmesi gereken tanrısal yasalar gibi dikte edilmektedir."
"... “doğanın kendi içinde kanunları olduğunu; bunun da ancak doğanın kendisini araştırmakla keşfedilebileceğini ve bu keşfi doğa üstü hiçbir gücün bizim adımıza, yerimize veya namımıza gerçekleştirmeyeceği”ni bulguladılar. Artık cin şişeden çıkmıştı. Ortaçağ bu bilimsel adımın başlattığı anlayışı tam 1000 yıl tutuklu bıraktı. Ne ki bu süre içinde din; devlet, siyaset, kültür, ekonomi ve bilimle hangi mesafede bulunması gerektiğini tecrübe ederek gördü. Artık dinin yeri inanç ve bireysel hayat; dünyanın yeri bilim ve toplumsal hayat olarak belirlendi."
"Din ve dünyayı birbirinden ayırmak yerine, kadın ve erkeği birbirinden ayırdık. Başka bir deyişle, din-dünya birleşince, insan cinsleri birbirinden ayrılmış; yaşam dinsel söylemlerle parça pinçek hale getirilmiştir."
"Devlet yönetimi, yani siyaset sanatı din ile kotarılamadı. Kilise ve din adamları, devleti, siyaseti kendi ikbal ve istikballeri için biçimlendirmeye kalkınca, kendileriyle birlikte halkı da yaşamdan koparmışlardı."