Devlet gereksiz vergilerle çiftçisini, sanayicisini, KOBİ'sini, esnafını boğmak yerine halkına geri ödemesiz kaynaklar yaratsa, Türkiye' nin kalkınması bir iki yılı
bile bulmayacaktır. Her kesimdeki fertlere emeklilik hakkı tanıyan, ürettikleri her mamule alım garantisi veren tam bir sosyal devlet oluşacaktır. Sömürme ve sömürülme ortadan kalkacak, enflasyon düşecek, satın
alma gücü artacak, adil gelir dağılımı sağlanacak, orta gelir seviyesi genele yayılacak ve Türkiye gerçek anlamda
şahlanacaktır.
Aslında bizim gibi gelişmişliği tartışılan ülkelerde devlet kavramı da yanlış anlaşılmaktadır. Devlet, ülkeyi halk adına
temsil edenler değildir. Devlet halkın ta kendisidir. Ve halk fakirse devlet de fakir demektir. Halkının fakir olduğu bir devlet asla ama asla zengin olamaz. Ne kadar büyürse büyüsün, Gayri Safi Milli Hasıla'sı ne kadar artarsa artsın, sonuçta önemli olan GSMH değil bu hasılanın halka yani ülke vatandaşlarına ne kadar adil bir şekilde dağıtıldığıdır.
Türkiyede kavramlar iyice birbirine girmiş, devletin ta kendisi, patronun ta kendisi olan halk yok sayılarak kaynaklar üç beş zenginin kasalarına aktarılmıştır. Bu düzelmeden,
ülkenin düze çıkması hiçbir şekilde mümkün değildir. Ülkenin her türlü kaynağının halkın mutluluğu ve refahı için kullanılması sosyal devlet, halkçı devlet ilkesi için olmazsa
olmaz ilk şarttır.
Devletlerin gelişmesi ve kalkınması için en önemli şartlardan birisi de kurumsallaşma, özerk yapılar, tam denetim ve bağımsızlık ilkeleridir. Yargının bağımsızlığı, demokrasi ve insan hakları da olmazsa olmazlardandır. Bir ülkede hukuka, kurumlara, demokrasiye ve insan haklarına güven yoksa o ülkede ekonomik kalkınmanın olması mümkün degildir. Bu alanlardaki yıpranmalarsa ülkeyi çok daha fazla dış müdahalelere açık hale getirecektir.
"Güçlü Türk lirası, güçlü Türkiye" yalanıyla, ülkede söz sahibi olan büyük yerel şirketler önce küresel tanınmış şirketlerle ortaklık yaptırılıp, daha sonra tamamen yabancıların sahipliğine geçmiştir.
Oysa bu kurum ve șirketlerin tamamı Türkiye' nin kallkınması için olmazsa olmazlardır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde iletişim, bankacılık, tarım ve sanayi bizdeki kadar yabancı kontrolünde değildir. Ve yabancıların kontrolüne bu kadar geçmiş ekonomilerin de kalkınması mümkün değildir.
Sömürü düzeninin adı aslında tüm dünyada kapitalizmdir. Dev ülkeler kapitalizmi "küreselleşme" ve serbest piyasa' yalanlarıyla aslında modern sömürü sistemine dönüştürmüş, bu sistemle de gelişmekte olan ülkelerin tüm kaynaklarını ele geçirme operasyonunu hızlandırmıştır.
İşte "Yeni Türkiye" de bu eylemin en net örneğidir. Son 20 yılın Türkiye'sinde güçlü olan daima sömürmüş, zayıf olan daima köle olup ezilmiştir.
Türkiye'nin son dönem özeti; kapitalist düzen, ekonomik olarak borçlandırma, özelleştirmeye teşvik ve fakirleşmedir.
Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisinin en tepesinde. Ve sen bunu elinin tersiyle itiyorsun. Senin bu tavrın diğerlerinin de fazlasıyla işine geliyor. Onlara muhtaçsın çünkü. İstedikleri gibi at koşturabiliyorlar çünkü. Somali'yi, Sudan'ı, Mozambik'i, Uganda'yı da bu şekilde dize getirdiler çünkü.
Hollanda'ya bakıyorsun Konya Ovası kadar toprağıyla hem kendine yetiyor hem de 160 milyar dolarlik tarım ihracatı yapıyor. Türkiye'ye bakıyorsun Hollandanın 12 katı bü-
yüklüğünde toprağıyla sadece l6 milyar dolar ihracat yapıp kendi ihtiyacını da ithal ediyor.