1964’te Bursa’nın İnegöl ilçesinde doğdu. İlk/orta tahsilini memleketinde, yüksek tahsilini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Fakültesi’nde tamamladı. Evli ve iki çocuk babasıdır. Serbest mimar olarak çalışmaktadır. İkisi meslekî alanda olmak üzere toplam beş kitabı yayımlanmıştır. Modernizm, mimari ve şehircilik konularında çalışmalarına devam etmektedir.
İslam dünyasının son asırdaki temel yanlışlarından birisi; aynı Batılılar gibi hayatlarını dini olan ve olmayan şeklinde parçalara ayırmış olmalarıdır.
Ben mazisini ve değerlerini bu derece horlayan ve hiçe sayan başka bir ülke bilmiyorum doğrusu. Bence ülkemizin temel meselesi, esas itibariyle ‘değerler’de bir eksen kaymasıdır
Halkların ilkel/ileri ya da barbar/uygar gibi tasnif edilmeleri ile artık ileri toplumların ilkel toplumları işgal etmeleri ve yurtlarından kovmaları meşru hatta müspet karşılanmaya başlar.
Dinler "değerler" üretir, "kıymetler” biçer, "ölçüler” koyar. Dinler değerler vasıtasıyla insanlığı/insâniyeti tesis ettiği gibi medeniyetleri de tesis eder ve etmiştir.
Modernite SIRADANLIĞIN HÂKİMİYETİ'dir.
Büyük düşünürler devri sona erdi
Büyük sanatçılar yetişmiyor artık
Eğitim kitleselleşti, zekiler ve ahmaklar aynı sıralarda okuyor.
Kültür popülerleşti
Müzik arabeskleşti
Din siyasileşti.
Kentler azmanlaştı
ZAVALLI BİR ÇAĞIN ŞAHİTLERİYİZ BİZ
Semih Akşeker Hocamı bir konferansta dinleme şansım olmuştu. Konferansı da kitabı gibi çok güzeldi. Sade, net, akıcı olan üslubunu kitaba da yansıtmış. Toprağın bizim için en önemli mesele olduğunu vurgularken, aslolan değerlerimizi tek tek kitapta incelemiş. Kısaca bu değerler:
1. Adalet
2. Tevazu
3. Sadelik
4. Güzellik/Estetik
5. Fabilik Düşüncesi
6. Mahremiyet
7. Özgünlük/Taklitten Kaçınma
8. İktisat
9. Hüsn-ü Muhafaza
Bu değerler göz önüne alınmadan bir mimari ya da şehir planlaması düşünülemez. Maddeleri ayetler ve hadislerle de açıklayarak bizim için önemini vurgulamıştır.
Apartman kültürünün bize ait olmadığını, insan doğasına ne kadar aykırı olduğunun altını çizmiş fazlaca da alternatif vermiştir. Bina kat sayılarının yüksekliklerinin insan ruhuna ve fıtratına aykırılığını açıklamıştır.
Şehir Planlama ya da Mimarlık bölümlerinde okuyan arkadaşlarıma tavsiyemdir. Lütfen bu kitabı okuyun.
Uzun zamandır mimarlığın benim için neyi ifade ettiğini düşünüyordum. Bu mesleğin ebedi hayatıma nasıl katkısı olur diyordum. Hem yapılan her yapı doğan çaldıklarımız yüzünden bizlere zarar verirken nasıl kâr etmeyi düşünürdüm ki? Ama böyle değilmiş. Yanlışlara öyle alışmışız ki doğruyu sorgulamaktan bile vazgeçmişiz. Yaşadığımız yerin tanımıyla başlıyor kitap; önce kabullenemiyorsunuz biz kime özendik gözlerimiz bu kadar kör mü oldu diyorsunuz ve kendinizi sistemin bir kölesi olarak buluyorsunuz. Sonra gerçekte yaşam denilen şeyin şehirlerde mümkün olduğunu öğreniyorsunuz tam hayalini kurduğunuz gibi. Eskilerden bir masal gibi... Hayale devam ederken yazar size neler yapmanız gerektiğini bu düzenden kurtulmak nasıl bir sistem kurulması gerektiğini en ince detayına kadar anlatıyor.Ve son olarak şöyle diyor; “Her şeye rağmen meşru yöntemlerle uygarlık kurma yolunda insanlığın önü kapalı değil; onu engelleyen, kısıtlayan hususi bir dini emir de yok. Lakin kutsal kitaplar bu hususta tek bir şart öne sürüyorlar; “Zulmetmeyeceksin” Yani; suçsuz yere kimseyi öldürmeyeceksin, zayıfları köleleştirmeyeceksin. Buraya bir ilave de ben yapmak istiyorum; toprağı, tohumu, havayı, dereyi, denizi kirletmeyeceksin. Bu şartları yerine getiren bir uygarlık kurulacaksa niçin kabul etmeyelim?”