"Yürümek istiyordu. Durmadan yürümek. Acısının çoğulluğundan, yakıcılığından kurtulmak isteyen her insan gibi sadece yürümek. Yürümek acıya iyi geliyordu."
"Sen, hepiniz çirkin bir balıkçının oltasına yakalanmışsınız. Balıkçının ayaklarının dibindeki kovanın içinde yaşamak için çırpınıp duruyorsunuz. Dünyayı o kova, yaşamayı ölmemek sanıyorsunuz. Özgürlüğünüz o kovanın hacmi, ömrünüz gün bitip balıkçı eve dönene kadar. .... Dışarıda koskaca bir dünya var. Zıplasan, çıksan göreceksin. Ölürüm diyorsun, denize kadar gidemem diyorsun. Gitme, öl, ne çıkar. Kovanın içinde senin gibi onlarca korkakla yaşayacağına, hiç değilse cesur ve özgür olarak ölürsün..."
"İnsanların birbirlerini çarparak yaşadığı bu dünyada istenmeyen rakamdım.Tanrı benden bir ısırık almış, tadımı beğenmemiş, bir kenara fırlatıvermişti."
"İyi kötü hepsinin varlığını kanıtlayacak izler oluyordu. Yaşadıklarını başkalarına hatırlatacak, kendilerini iyi hissettirecek, bu dünyadan çekip giderken “Ben buradaydım, ben unutmayın” dedirtecek izleri."
..boynunu uzattı,bir zamanlar özgürce uçtuğu gökyüzüne son kez baktı.Baharın insanı sarhoş eden kokusunu içine çekti.Gülümsedi.Dünya tersten çok güzel gözüküyordu.
"Yürümek istiyordu. Durmadan yürümek. Acısının çoğulluğundan, yakıcılığından kurtulmak isteyen her insan gibi sadece yürümek. Yürümek acıya iyi geliyordu."
'Gerçek devrimcilik herkesi en keskin eyleme zorlamak değil, en mütevazı katkıları içerebilmektir,' derdi. John Holloway gibi beton bloklar arasındaki küçük balkonunda inadına çiçek büyüten ihtiyarı, derelerinin özelleştirilmesine karşı çıkan köylüleri ya da işe gitmeyip parkta kitap okuyan kızı da devrimciler kadrosuna yazardı.