Alman bir anne ve Hint Müslümanı bir hekim babanın çocuğu olarak 1941'de Almanya'nın Berlin şehrinde doğdu. Hamburg Üniversitesi'nde okurken öğrenci değişim programı çerçevesinde İstanbul Üniversitesi'ne devam etti. 21 yaşında İstanbul'a gelen Faroqhi, burada Ömer Lütfi Barkan'ın öğrencisi oldu, yüksek lisans tezini Hamburg'da tamamladı. 1968-1970 yılları arasında Bloomington Üniversitesi'nde İngilizce dil eğitimi alanında eğitim aldı. Tez çalışmasını tamamladıktan sonra 1971 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde İngilizce öğretmenliği yapmaya başladı.
İktisadi ve sosyal tarih üzerine çalışan Faroqhi, 1980 yılında biri Almanya'da, diğeri Türkiye'de olmak üzere iki doçentlik tezi hazırladı. 1986 yılında profesör oldu. 1987 senesinde emekli olup Münih Ludwig Maximillan Üniveritesi'ne gitti. Buradan da 2005 yılında emekli olan Faroqhi, bu tarihten beri İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde ders vermektedir.
...ilk kez 18. yüzyılda mezar ve vakıf kitabelerinin Türkçe yazılması yaygınlaştı; oysa daha önceleri bu tür yazıtlarda Arapça ve Farsçanın kullanılması adetti. 19. yüzyılın sonlarında İslam hukuku(Mecelle) Türkçe olarak yazıya
geçirildi ve böylece Arapçanın İslam hukuku alanındaki tek dil olması son
buldu.Bu çerçeveden bakıldığında, Cumhuriyet döneminde siyaset
adamlarının ve edebiyatçıların, yaşamın akla gelebilen her alanında Türkçe kullanılması ve ayrıca, gerektikçe uygun uzmanlık dilleri oluşturulması
girişimlerinin eski bir gelenek içinde yer aldığı görülür.
Tuz, ihtiyaç maddeleri içinde, fakir köylülerin dahi satın almak zorunda olduğu bir üründü. Köy düzeyinde satışı genellikle serbest tüccarlar vasıtasıyla yapılırken, üretimi gene, bir devlet tekeliydi ve ticareti katı bir şekilde düzenlenmişti.
Sultan Il. Mahmud tarafından hızlandırılan laikleşme eğilimi, aslında önemli nedenlere dayanmaktaydı. Asıl amaç, orduyu finanse edecek parayı bulmaktı; bu nedenle, 18. yüzyılda başlayan vakıfları devlet denetimi altına alma denemeleri artık yoğunlaştırılmıştı,24 Nitekim 1826'dan sonra vakıflar özel bir nezarete bağlanarak kamulaştırılmıştı. Bu durum, o güne dek vakıf idaresinden önemli gelirleri olan ulema ve özellikle ileri gelenlerin siyasi nüfuzunun iyice azalmasma sebep oldu. Bir yandan medreseler devletin denetimine sokulurken, diğer yandan yeni kurulan teknik okulların yararına bu dini okullar bilinçli bir tavırla ihmal edildi. Bu nedenle entclektüel iddiası olan ulema başka eğitim alanları seçmek zorunda kaldı...
İlk bakışta II. Abdülhamid döneminde bu gelişmenin durdurulduğunu düşünmek mümkün, çünkü bu dönemde hükümdarın dini meşruiyeti ön plandaydı. Osmanlı padişahının tüm Müslümanların halifesi olması, özellikle imparatorluk dışındaki, Avrupa'nın sömürgeterindeki Müslümanların gözünde vurgulanıyordu...
Öte yandan devlet kadrolarına teknik ve idari uzman hazırlayan din dışı okulların kurulması, Abdülhamid döneminde de devam etti. Özellikle askeri okullar, laikleşme sürecinde önemli bir işlev üstlendiler.
Çay... ancak 1930'lardan sonra, Türkiye'de de üretilmeye başlayarak Türklerin ulusal içeceği oldu; Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında çay sadece egzotik bir bitki olarak kabul ediliyordu.
Genellikle bir at 300-1000; ve büyükbaş hayvan 70-150 aralığında bir akçeye satıldığına göre at için 650 akçe, inek ya da boğa için 110 akçelik ihtiyari bir ortalama fiyat düşünülürse hayvan ticaretinin değeri yaklaşık 1.300.000 akçe tutarında olmalıdır.
Osmanlı Tarihi dediğimizde aklımıza savaşlar, zaferler ve sonrasındaki mağlubiyetler gelir. Son dönemlerde özellikle sosyologların ve iktisat tarihçilerinin de işin içine girmesiyle Osmanlı Tarihini toplumsal yapı, iktisadi yapı vb alanlar açısından da incelemeye öğrenmeye başladık.
Osmanlı Tarihiyle ilgili uzun süre ihmal edilmiş bir alan ise
Kitap Osmanlı Devleti ve komşuları arasındaki bazı konulara temas ediyor. 1700 öncesi döneme yer verilen eserde siyaset, ekonomi, içtimai durum vb başlıkların yanında Haremeyn, Kırım ve Transilvanya gibi imtiyazlı eyaletlerin konumu da değerlendiriliyor. Ayrıca bazı Osmanlı seyyahlarının (Evliya Çelebi) ve gayrimüslim tebaadan bazı kimselerin seyahatnamelerine de değiniliyor ki bu çalışma devletler arası ilişkiler ve Osmanlı'nın dış dünyaya bakışı noktasında bizlere bir bakış açısı kazandırıyor.
Elbette yukarıdaki başlıklar teferruatla ve titizlikle ele alınıp değerlendirilmiş. Ayrıca kitabın kaynakça kısmı da oldukça yeterli.
Döneme merakı olanlar için tavsiye edebileceğim bir kaynak niteliğinde.
Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam Osmanlı Tarihine dair okuyabileceğiniz en muhteşem en şahane kitap zannımca Tabi Tarih deyince sadece savaşları barışları yıkılışları kuruluşları anlamıyorsanız... Bu kitap Osmanlının İmparator olmak'lığına Devlet olmak'lığına dair her şeyi anlatıp gözler önüne sermekte Süreyya Faruki öğrendiğim kadarı ile Hintli bir anne ve Alman bir babanın kızı Ama Osmanlı Tarihi üzerine Onun kadar iyi yazabilen Türk Tarihçi dahi o kadar az ki günümüzde Bir de muhteşem güzel bir Türkçesi var tabii... Kitapta çok enteresan bilgiler var Osmanlı insanına ve yaşamına dair... Okudukça anlıyorsunuz ki Özellikle tek yanlı ve ideolojik bir bakışa sahip olanlar için belirtmek isterim Osmanlı atalarımız hiç de öyle yobaz cahil geri kafalı geri kalmış... değillermiş!!! Yani ki meraklılarına Osmanlı severlere ve kafasındaki Osmanlı dışında farklı sofistike bir Osmanlıyla tanışmak isteyenlere tavsiyemdir , çok farklı bir bakış açısı ile...