Uğur Nazlıcan 1980’de Diyarbakır’da doğdu. TED Ankara Koleji’ni ve Galatasaray Üniversitesi’ni bitirdi. Londra Middlesex Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Gökçe’yle evli. Nehir ve Ali’nin babası. İzmir’de yaşıyor. Zeytincilik yapıyor. Kısa öyküler yazıyor.
Kirleri döküldükten sonra insanlar eksilirler, yeni kirlerle kendilerini tamamlasalar dahi eski kendileri olamazlar artık, yeni bir kir yeni bir insan yaratır; bu, Keseci Fahri dışında pek az kişinin bildiği bir gerçektir.
Ne mutlu ki, hayatı bu kadar karmaşık bulmuyor, kendimle yüzleşirken gayet anlaşılır bir aksi Seda görüyorum karşımda...
.
.
.
#yapıkrediyayınları #okudumbitti #2021okumalarım #izmirokumalarım
Kısacık öyküler ama asla bir çırpıda bitmiyor. Kasvetli, ağır bir havası var. Sanki bir çıkmazın içindeymişim gibi hissettim bir de sürekli yağmurlu bulutlu birgün gibi. Bu hissiyatı verebilmesi bile sağlam bir edebiyat olduğunu göstermiyor mu? Tarzı seversiniz sevmezsiniz o ayrı ama kötü bir kitap asla değil.
Çırak, kalfa, usta metaforu çok iyiydi. Durup düşündüm çoğu öyküde. Ben ve benden ayrı ben.
İzmir’de yaşayıp zeytincilik ile uğraşan Uğur Nazlıcan’ın ilk kitabı “Bir Dükkanı Beklemek”.
YKY’ daki bir alışverişim sırasında çalışanla gerçekleştirdiğim sohbet üzerine aldım kitabı. Çalışan Murathan Mungan’ın kitap hakkında “Son yıllarda okuduğum en iyi hikaye kitaplarından biri. Rüyası, hülyası, meselesi olan usta işi bir yazarlık.” şeklinde twitter’de söz ettiğini de ekleyince bir şans vermek istedim açıkçası.
Kitap boyunca sanki Hasan Ali Toptaş okuyormuşum gibi hissettim. Daha sonra okuduğum incelemelerden çoğu kişinin aynı fikre sahip olduğunu gördüm.
Öyküler boyunca kasvetli, boğucu bir hava hakim. Hiç bir şekilde netlik yok. Etrafınızdaki her şey bulanık. Aniden kişiler ya da eşyalar ve mekanlar birbirine dönüşebiliyor. Ve öyle kısa olmasına rağmen kolay okunabilir bir kitap değil. Bazı yerleri tekrar tekrar okudum. Fazlaca tekrarlar mevcut. Tekrarların da tekrarı. Sürekli bir tekrar. Hatta bir kısımda altını çizdiğim cümleleri daha önce de çizmişim gibi bir vehme kapıldım. Yazarın farklı bir dili var. Sağlam bir kurgu ile güzel işler çıkaracağına inanıyorum.
“....Kendi yolumu kendime kaybettirmekten kurtulur muyum? Şimdi saçlarıma konduğu gibi eriyen kar taneleri erimese de birikse de birikse, beni başka bir adam yapar mı? Yoksa ta derinimde, bu ara sıra kapırdanan huzursuzluk sakinleşince mi başka biri olurum ben? İnsan baştan aşağı mı, yoksa içten dışa mı değişir?”