Türk aydınlanmasının Kuvvacı fedaisiydi.
Rodos doğumluydu.
İtalyanlar Trablus Savaşı sırasında oldu bittiye getirip Rodos’u işgal edince, henüz 17 yaşındayken doğduğu toprakları kaybetmenin acısını yaşadı.
Kayıkla Marmaris’e geçti, İzmir’e geldi.
Bugün Swissotel Büyük Efes’in hemen karşısında yeralan ve Ticaret Lisesi olarak eğitim veren Fransız
Gislaved, Türkiye’de reklam vermeye başladı.
İsveç malıydı.
Hurda lastikten yapılan ayakkabıydı. Yekpareydi, kalıp halinde tabanıyla birlikte presleniyordu. Bağcıkları varmış gibi görünüyordu ama, aslında yoktu, üzerinde bağcık şeklinde baskı vardı.
1900’lerin başında Wilhelm ve Cari Gislow adında iki kardeş tarafından icat edilmişti, Gislaved şehrinde yaşıyorlardı, otomobil lastiği fabrikaları vardı, hurda lastikleri atmaktansa değerlendirmeyi düşünmüşler ve kalıplayıp presleyerek bu ayakkabıyı üretmişlerdi.
Haliyle, çok çok ucuzdu.
Sadece İsveç’e değil, bütün Avrupa’ya satıyorlardı.
1933’te Türkiye pazarına girdiler.
Ahalimizin dili dönmedi, Gislaved diyemedi, cızlavet dedi.
(Gislowkardeşler İkinci Dünya Savaşından sonra ayakkabı üretimini durdurdu, Avrupa değişmiş, sanayi gelişmişti, bu ilkel ayakkabı türevi artık satılamıyordu, alıcı bulamıyordu. Türkiye hariç... Türkiye’de taklitleri çıktı, şakır şakır üretime devam edildi, bu kitabın yazıldığı 2022 yılında Türkiye’de hâlâ satılıyordu.)
“Evlenmek istiyorum” diye küçük ilan veriliyordu. “35 yaşındayım, 50 lira maaşım var, kimsesiz dul bir hanımla evlenmek istiyorum.” “35 yaşındayım, 70 lira kazancım ve bir evim var, çocuksuz, akarı olan bir hanımla evlenmek istiyorum.” “38 yaşındayım, sakin tabiatlı bir hanımla evlenmek istiyorum.”
“100 lira maaşlı memurum, varidatı olan güzel bir hanımla evlenmek istiyorum.” “Yüksek tahsil görmüş kimsesiz bir gencim, 24 yaşındayım, 40-60 yaşında irat sahibi kibar bir hanımla evlenmek istiyorum.”
“ Biliyor musun İsmet “ dedi ...
“ Bir rüya görmüş gibiyim. “
Karabasanla başlayan,
Üç yıl üç ay 22 gün süren,
Mucizeyle biten bir rüya.
Çiçekler açıyordu İzmir’in dağlarında.
"Halbuki...
İstanbul yok.
Adana, Antep, Mersin yok.
İzmir yok, Ege yok.
Trakya yok.
Vatan elden gitmiş...
Daha nereye kaçılabilirdi ki?
Kaçtığın yeri sana bırakırlar mıydı?"
İlk kepazelik Mersin Mezitli'de patladı... Bir imam, Kur'an kurşuna katılan 14 yaşındaki kız çocuğuna "en başarılı öğrencimsin" diyerek iç çamaşırı hediye etti. Anne babanın şikayeti üzerine imam tutuklandı ama, arkası çorap söküğü gibi gelecekti.
Halbuki, ismi Kürdistan olduğu için beş yaşındaki kız çocuğunun Türkiye'ye ayak basmasına izin vermeyen sayın hükümetimiz, takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim'de Kürdistan silahlı kuvvetlerini topuyla tüfeğiyle Türkiye'ye sokacak, topraklarımızda resmi geçit yaptıracaktı. İsmi Kürdistan olduğu için beş yaşındaki kız çocuğunu uçağa bildirmeye Türk Hava Yolları, Kürdistan silahlı kuvvetlerini Erbil'den Şanlıurfa'ya bizzat taşıyacaktı.