İnsan sadece aklına göre yahut salt duygularına yaşayan bir varlık değildir.İnsan sadece akleden bir varlık olmadığına göre,salt akıl çerçevesinde çizilen bir hayat insani bir hayat olamaz.Sadece ama sadece seven bir varlıktan söz etmek de olası değildir ;zira insanın hamuru sadece bu duyguyla yoğrulmamıştır.İnsan sadece yüreğinin götürdüğü yere gidecek bir varlık değildir ,sadece aklının öngördüğünü de hayatın bütün tadı tuzu olarak ortaya koyamaz.Makul olanın insanın hem duygularına hem de rasyonel yapısına sinmesi ,itidali getirir.İnsanin her bir yetisinin bir başka yeti tarafından kontrol edilmesi orta yolu yaratır ve aşırılığı engeller .Zira duygu dünyası her zaman aşırı patlamalara hazırdır .Değişkenlik ve istikrarsızlık bu dünyanın temel özelliğidir.İnsan birdenbire aşırı bir korkuya kapılabilir ,birdenbire aşırı bağlılık duygusu geliştirebilir ve bir gün önce sevdiğinden bir gün sonra nefret edebilir.Doğası gereği sevginin de ait olduğu bu dünyanın değişkenliği ve istikrarsızlığı, sevgi de dahil olmak üzere bunların belli ilkeler çevresinde kontrol edilmesini gerekli kılar.
Bir meseleyi kökten kavramakla, o meseleye köklü bir çözüm getirmeye çabalamak birbirinden çok farklıdır. Kavrayıştaki köktenci tutumumuz bizim şükreden, hamdeden tarafımızdır. Buna karşılık bir meseleye kökten bir çözüm önermek bir Rububiyet iddiasıdır. Gerçekte meseleyi kökten kavrayan kişi, o meselenin nihai çözümünün elinde olmadığınıda kavramış sayılır. Ancak meselenin radikal bir yaklaşımla kavranışı o mesele içinde erimekten, o mesele dolayısıyla karşılaşılan belalara, günahlara bulaşmaktan bizi alıkoyar. Kavrayışında radikal olmayan, istikametinde de isabetli olmayacaktır.