“ Cehennemlik olanlar mahallerine gidip, Arasât meydânında yalnız, Mü’minler, Müslimler, hayr ve ihsân edenler, Ârifler, Sıddîklar, Velîler, Şehîdler, Sâlihler ve Resûller kalır. Îmânlarında şübheleri olanlar, münâfıklar, zındıklar, bid’at sâhibleri [ya’nî Ehl-i sünnet i’tikâdında olmıyan mü’minler], zâten Cehenneme gönderilmişlerdir.
Allahü teâlâ:
- “Ey insanlar! Rabbiniz kimdir?” buyurur.
Onlar:
- “Allahdır” derler.
Allahü teâlâ:
- “Siz Onu bilir misiniz?” buyurur.
Onlar:
- “Evet biliriz yâ Rabbî” derler.
O zemân, onlara Arş-ı a’lânın sol tarafından bir melek görünür. O melek, o kadar azametlidir ki, yedi deniz başparmağının ucuna konsa içine alıp, hiçbir damlası gözükmez.
O melek, mahşerde bulunanlara Allahü teâlânın emri ile, imtihân cihetinden:
- “Ene Rabbüküm” ya’nî, ben sizin Rabbinizim der.
Ehl-i mahşer:
- “Senden Allahü teâlâya sığınırız” derler.
Arşın sağ tarafında bir melek görünür ki, eğer ayağının ucu ile basmış olsa, ondört deniz, görünmez olurdu. O melek, Ehl-i mahşere:
- “Ene Rabbüküm” der. Ya’nî, sizin Rabbinizim der.
Ona dahî:
- “Senden Allahü teâlâya sığınırız” derler.
Bundan sonra, Allahü teâlâ, onlara istedikleri şeklde gâyet yumuşak ve hoş mu’âmele buyurur. Mahşer ehlinin hepsi, secde ederler. Cenâb-ı Hak, onlara:
- “Öyle bir yere geldiniz ki, sizin için yabancılık ve korku yokdur” buyurur. “