Serkan

Serkan
@yvzserr
Kibirle ve nefse tabi geçirilmiş çeyrek asırdan fazla bir ömürden sonra Hakikat Kitâbevi’nin mübarek ehli sünnet alimlerinin kitaplarını internet vesilesi ile bulup okuyarak hidayete kavuşan dünyanın en şanslı insanlarından birisi.
Yazılım Mühendisi
Lisans - YTÜ, YL - Montclair State Uni
İstanbul
21 okur puanı
Ocak 2022 tarihinde katıldı
“Allahü teâlânın rahmeti iyilikler içinde gizlidir. Küçük sanılan bir iyilik yüzünden rahmete kavuşulur. Büyük küçük demeden her günahtan da kaçmaya çalışmalı çünkü Allahü teâlânın gazabı da günâhlar içinde saklıdır. Yüzbin sene ibâdet eden makbûl bir kulunu, bir günâh için, sonsuz olarak red edebilir ve hiçbirşeyden çekinmez. Kârûn, Mûsâ aleyhisselâmın akrabâsı idi. Mûsâ “aleyhisselâm” buna hayr düâ edip ve kimyâ ilmi öğretip, o kadar zengin olmuşdu ki, yalnız hazînelerinin anahtarlarını kırk katır taşırdı. Birkaç kuruş zekât vermediği için, bütün malı ile birlikde, yer altına sokuldu. Sa’lebe, sahâbe arasında çok zâhid idi. Çok ibâdet ederdi. Câmi’den çıkmazdı. Bir kerre sözünde durmadığı için, sahâbîlik şerefine kavuşamadı, îmânsız gitdi. Yeryüzünde halîfesi olan, Âdem aleyhisselâmın oğlunu, bir adam öldürdüğü için, ebedî tard eyledi. Kedisini aç bırakarak ölmesine sebep olan bir kadın, sırf bu yüzden Cehennemlik oldu. Susuzluktan kıvranan bir köpeğe acıyarak kuyudan su çekip ona veren fahişe de hidayete kavuştu. Bir köpeğe yaptığı iyiliğin neticesi bu olursa, bir müslümana yapılan iyiliğin hesabını düşünmek gerekir. O hâlde, her mü’minin günâh işlemekden çok korkması lâzımdır. Ufak bir günâh işledikde tevbe, istigfâr etmesi, yalvarması lâzımdır.”
Reklam
Dedikodulara aldırmamalıdır, 149. Mektûb
“İnsanların dedi-kodularına aldırmayın! Buna üzülmeyiniz! Size sürmek istedikleri lekeler, sizde bulunmadığı için, üzülmeniz doğru değildir. Herkesin kötülediği bir kimsenin iyi olması, çok büyük se’âdetdir. Fekat, bunun aksi olursa, çok tehlikelidir.”
“ Öyle bir günle karşılaşacağız ki, gecesini göremeyeceğiz, öyle bir gecemiz olacak ki, gündüzü olmayacaktır. Ne kadar güzel giyinirsek giyinelim, son elbisemiz kefendir. Ne kadar konforlu evlerde, villalarda, köşklerde oturursak oturalım son taşınacağımız ev kabir olacaktır. Ölüm kimseye acımaz, kimseden korkmaz, serveti ne kadar çok olursa olsun önem vermez, rüşvet almaz... Bugüne kadar hiç kimse, ölümden ne kendisini ne de başkasını kurtarabilmiştir. Cihana hükmedenler bile Azrail aleyhisselam karşısında boyun bükmüş ve ruhunu teslim etmek zorunda kalmışlardır. Yeryüzünde binlerce din vardır, bunlara inanan milyonlarca insan var, dinsizler de mevcuttur. Ayrı ayrı şeylere inanırlar. Fakat bunların ortak inandıkları bir şey vardır ki, o da ölümdür!.. Ölümü hiç kimse inkâr etmez, edemez de. O hâlde hazır olmalıyız... Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: "Akıllı insan ölümü en çok düşünen ve ölümden sonraki hayat için hazırlık yapandır." İnsanoğlu rahat edebilsin diye dünyadaki evinin bütün eksikliklerini tamamlar, daha sonra taşınır. Elektriği yanmıyorsa, suları akmıyorsa, kapısı penceresi muhkem değilse sıkıntı çeker... Kabre girmeden önce de orasını mamur hâle getirmeliyiz. Çünkü orada dünyadaki evimizden daha çok kalacağız!..” Seyyid Mehmed Said Arvas
Mehmet Said Arvas
Mehmet Said Arvas

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“İnsan sonsuz Cehennemin ne demek olduğunu bir anlasa aklını kaçırır, yataklara düşer. Bir kibrit alevine dayanamayan Cehenneme nasıl dayanır? İmam-ı Rabbani hazretleri, (Âhiret azaplarından bir kıvılcım dünyaya gelse, dünya yanar ve yok olur) buyuruyor. Yani milyonlarca derecelik o enerjiden dolayı, madde yok olur, hepsi enerjiye dönüşür. Ama Cehennemde yok olmak yok. İşte bu sonsuz azap, insanları bekliyor. Bir insan, gideceği yer belli olmadan nasıl ağzının tadıyla yaşar, nasıl hayattan zevk alır? Dolayısıyla herkes, ümitsiz olmamakla beraber, korku içinde yaşamak ve daima hazırlıklı olmak zorundadır.”
Orda olanlardan eyle bizi Ya Rabbi!
“ Cehennemlik olanlar mahallerine gidip, Arasât meydânında yalnız, Mü’minler, Müslimler, hayr ve ihsân edenler, Ârifler, Sıddîklar, Velîler, Şehîdler, Sâlihler ve Resûller kalır. Îmânlarında şübheleri olanlar, münâfıklar, zındıklar, bid’at sâhibleri [ya’nî Ehl-i sünnet i’tikâdında olmıyan mü’minler], zâten Cehenneme gönderilmişlerdir. Allahü teâlâ: - “Ey insanlar! Rabbiniz kimdir?” buyurur. Onlar: - “Allahdır” derler. Allahü teâlâ: - “Siz Onu bilir misiniz?” buyurur. Onlar: - “Evet biliriz yâ Rabbî” derler. O zemân, onlara Arş-ı a’lânın sol tarafından bir melek görünür. O melek, o kadar azametlidir ki, yedi deniz başparmağının ucuna konsa içine alıp, hiçbir damlası gözükmez. O melek, mahşerde bulunanlara Allahü teâlânın emri ile, imtihân cihetinden: - “Ene Rabbüküm” ya’nî, ben sizin Rabbinizim der. Ehl-i mahşer: - “Senden Allahü teâlâya sığınırız” derler. Arşın sağ tarafında bir melek görünür ki, eğer ayağının ucu ile basmış olsa, ondört deniz, görünmez olurdu. O melek, Ehl-i mahşere: - “Ene Rabbüküm” der. Ya’nî, sizin Rabbinizim der. Ona dahî: - “Senden Allahü teâlâya sığınırız” derler. Bundan sonra, Allahü teâlâ, onlara istedikleri şeklde gâyet yumuşak ve hoş mu’âmele buyurur. Mahşer ehlinin hepsi, secde ederler. Cenâb-ı Hak, onlara: - “Öyle bir yere geldiniz ki, sizin için yabancılık ve korku yokdur” buyurur. “
“Dürre-tül Fâhire fî-keşf-i ulûm-il-âhıre”(Kur’ân-ı kerîmde kıyâmet ve âhıret hâlleri) İmâm-ı Muhammed Gazâlî “rahmetullahi aleyh”Kitabı okudu
Reklam
[Şerefül insan bil ilmi vel-edeb, lâ bil mâl-ı vel haseb.] Ya’nî insanın şerefi, kıymeti, ilmi ve edebi ile ölçülür. Malı ve baba ve dedeleri ile değil!
“Müslümanın her konuştuğu doğru olmalı, ama her doğru olanı, her yerde konuşmamalı. Çünkü doğrular emanettir, emanet ise ehline verilir. Dolayısıyla her söz, her doğru, her yerde söylenmez, herkese de aynı şekilde anlatılmaz. Bu bir ilimdir. Fitneyi önlemek, Müslümanın şiarı olmalıdır, çünkü fitneye sebep olmak çok büyük günahtır.” Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî “kuddise sirruh”
“Para kazanmak için çok zahmet ve aşağılıklara katlanıyor ve hastalıkdan kurtulmak için, bir yehûdî doktorun sözü ile, bütün şehvetlerinden vaz geçiyorsun da, Cehennem azâbının, hastalıkdan ve fakîrlikden dahâ acı olduğunu ve âhıretin dünyâdan çok uzun olduğunu bilmiyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim! Günâh işleyince, O kerîmdir, rahîmdir, beni afv eder diyorsan, dünyâda, yüzbinlerce kişiye niçin zahmet, açlık ve hastalık çekdiriyor ve tarlasını ekmiyenlere mahsûlünü vermiyor! Şehvetlerine kavuşmak için, her hîleye baş vuruyorsun ve o vakt Allahü teâlâ kerîmdir, rahîmdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!”
336 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 günde okudu
Kayı 10: II. Abdülhamid Han
Kayı 10: II. Abdülhamid HanAhmet Şimşirgil
9.2/10 · 426 okunma
Reklam
“Her mümin erkek ve kadın, evliliğini hedeflerken kuracağı ailesini iki cihanda da saadete kavuşturacak bir nikâhın hesabını yapmalıdır. Nikâhlanırken mezara kadar olan bir nikâh değil, bizi cennete taşıyacak bir nikâhın temelleri atılmalıdır. Mutlu bir aile erken kavuşulan cennettir!.”
Elle Tutulmuyor ki, akıp gidiyor zaman Dokuyor ömrümüzü, bize vermiyor aman Arkasından yılların, yetişemiyor insan Beşerdir acizdir, saymakla bitmez faydan Müjdeliyor kadrin ki, hayırlı bin aydan Sende nazil olmuştur, Hak tealadan Kur'an HOŞGELDİN EY RAHMET AYI RAMAZAN…
[İmâm-ı Rabbânî “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, (Bütün varlıkların aslı, (Adem)dir, yoklukdur. Herşey yok iken, Allahü teâlâ, bunları yoklukda biliyordu. İlmindeki bu ademlere, kendi sıfatlarından aks etdirdi, yansıtdı. Varlıkların aslları hâsıl oldu. İlmdeki bu aslları, hârice çıkardı. Varlıklar hâsıl oldu. Elma çekirdeğinin, elma ağacına
Serkan

Serkan

, bir kitabı okumayı düşünüyor
Sevgi Yukarıdan Gelir
Sevgi Yukarıdan GelirHayati İnanç
9/10 · 963 okunma
“Kalbin, rûhun hastalığı, herkesde başkadır ve herkesin isti’dâdı(algılama kabiliyeti) ayrıdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yalnız kalbin hastalıklarını ve tedâvîsini bildirmekle kalmamış, ferdlere, âilelere, cem’iyyetlere, harblere, mîrâs hesâblarına, ya’nî her çeşid dünyâ ve âhıret işlerine âid yüzbinlerle bilgiyi söylemişdir. Kendi
“Bütün cismler, meselâ dağlar, denizler, her dürlü bitki ve hayvanlar, hep yüzbeş elementden meydâna gelmekdedir. Canlı, cansız her cismin yapı taşı, hep bu yüzbeş elementdir. Bütün cismler, bu yüzbeş elementden birinin veyâ birkaçının atomlarının biraraya gelmesinden hâsıl olmaktadır. Hava, toprak, su, ısı, ışık, elektrik ve mikroblar, bileşik cismlerin parçalanmalarına veyâ cismlerin birleşmelerine sebeb oluyorlar. Bu değişmelerde, elementler, ya’nî bu varlıkların yapı taşları, cismden cisme yer değişdiriyor veyâ bir cismden ayrılarak serbest hâle geçiyorlar. Cismlerin yok olduklarını görüyoruz. Gördüğümüze göre hükm ederek aldanıyoruz. Çünki, yok oluyor ve var oluyor dediğimiz bu görünüş, maddelerin değişmelerinden başka bir şey değildir. Değişmekde olan şey, kadîm olamaz. Hâdis olması lâzımdır. Çünki, her maddenin, kendinden öncekinden meydâna gelmesi işi, sonsuz öncelere kadar gidemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı olması, ya’nî ilk maddelerin, yokdan var edilmiş olmaları lâzımdır. Yokdan var edilmiş olan ilk maddeler bulunmasaydı, ya’nî sonraki maddenin kendinden önceki maddeden hâsıl olması işi sonsuz öncelere gitseydi, maddelerin birbirlerinden meydâna gelmelerinin bir başlangıcı olmazdı ve bugün hiçbir maddenin var olmaması lâzım gelirdi. Maddelerin var olmaları ve birbirlerinden hâsıl olmaları, yokdan var edilmiş ilk maddelerden üremiş olduklarını göstermekdedir.”
Reklam
Serkan

Serkan

, 1000Kitap'a katıldı.