Mahkeme kayıtlarından halk geleneklerine dönecek olursak, Orta Balkanlarda cadıların kökenine dair bazı mitolojik efsanelerle karşılaşırız. Bilhassa Salvojina'daki hikayeye göre, Tanrı, Adem ile Havva'yı Cennetten kovduktan bir süre sonra onlara acıdı ve ne halde olduklarını görmek istedi. Çifti, o zamana kadar oniki çocukları olmuştu fakat gerçek sayıyı söylemekten utandıkları için, Tanrıya yalnızca altı çocukları olduğunu söyleyip ona altı tanesini gösterdiler. Tanrı, onlara şöyle dedi: "Görünenlerin sayısı kadar görünmeyenler olsun." O andan itibaren, gizlenen çocuklar görünmez oldular. "Onlar, elfler ve cadılardır. Bugün de en az görülenler kadar görünmeyen insanlar mevcuttur, çünkü görünmeyenlerde tıpkı biz görünen insanlar gibi doğarlar ve ölürler." Benzer şekilde uzak geçmişte, Zagreb'de ne kadar "çim ve yaprak" varsa o kadar da cadı olduğu söylenirdi.
İnsan kendi varlığını her gün biraz daha az kusursuz bir heykele benzetmek için boşuna gayret harcıyor. İçi bir zafer vehmiyle kabarırken, kaderin bile
İblisçe kahkahası elinden çekicini düşürüveriyor.
Sermayedara "işveren" pâyesini tevcih eden bir cemiyet elbette ki liberalizmi takdis etmektedir. İşveren, bir alay baldırı çıplağa, işsize, aça... "İşveren", devlet gibi, Tanrı gibi bir velinimet. Ya iş vermezse? Feodal çağın "ağa"sı da öyle bir velinimetti. Hala geniş halk tabakaları bu "ağa"nın sayesinde yaşadığına inanır. İşveren, ağa'nın şehirlisi. Garibi şurada ki bu tâbir sol cenah tarafından da benimsenmiş.