Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkeş ve Arkadaşlarının Tasfiyesi-Gelişen Olaylar: Olaylar hiç de Atsız'ın düşündüğü veya ümit ettiği şekilde gelişmedi. Madanoğlu grubu komiteye hâkim oldu ve 13 Kasım 1960 tarihinde Cemal Gürsel, Millî Birlik Komitesi'ni feshettiğini bir bildiri ile kamuoyuna açıkladı. Türkeş ve 13 arkadaşı ordudan emekli edilerek müşavirlik göreviyle
Afşın'ın Vefatı: 05 Kasım 1960 tarihinde Nejdet ve Reşide Sançar'ın 17 yaşındaki oğulları Afşın vefat etti. Nejdet Sançar, Atsız'ın çok sevgili kardeşiydi ve bütün aile Afşın'ı çok seviyordu. Sançar ve Atsız ailesi yasa gömüldü. Atsız, 06 Kasım sabahı erkenden trenle Ankara'ya hareket etti. Trende Afşin için "Vedâ" adlı bir ağıt yazdı: Ne ümitlerle gelip dünyaya, / En güzel ismi takındın: Afşın! / Böyle erken bırakıp gitme neden? / Kaç bahar, kaç yılı doldurdu yaşın? // Kaldı senden bize bir gamlı sedâ; / Bir vedâdır o sedâ, sade vedâ!... Önce Toprak dergisinde çıkan Vedâ şiiri, Afşın'ın mezar taşına da yazıldı. Atsız, Afşın'ın cenazesi vesilesiyle gittiği Ankara'dan 09 veya 10 Kasım'da dönmüş ve Millî Birlik Komitesi içindeki çekişmeleri arkadaşlarına anlatmıştı. Ona göre "milliyetçiler" dediği grup mücadeleyi kazanacaktı (Deliorman 2000: 148-149).
Reklam
TARİHLER VE OLAYLAR (1960-1975) 13 Ocak 1960: Atsız, Falih Rıfkı Atay'a yayın yolu ile hakaretten İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde yargılanıyor. 27 Mayıs 1960: İhtilal. 38 subay ve general iktidara el koyuyor. İhtilal bildirisini, 27 Mayıs sabahı 04:36'da, 1944 sanıklarından Alparslan Türkeş okuyor. Cemal Gürsel Devlet Başkanı,
Bedriye Atsız, Almanya'ya Gidiyor: Yağmur Atsız Almanya'ya gidişlerini şöyle anlatıyor: "1959 Yılı'nda Annem, eşi Atsız'la arasındaki şiddetli geçimsizlik dolayısıyla, zamanın Maarif Vekili (Millî Eğitimi Bakanı) ve yakın gençlik arkadaşı Tevfik İleri'den kendisini yurtdışında bir göreve tâyin etmesini ricâ etdi. O da Bonn Büyükelçiliği'ne bağlı Talebe Müfettişliği ve Kültür Ataşeliği'ne Muâvin olarak gönderdi. O sıra asıl Müfettiş, Âile Dostumuz Adnan Ötüken'di. Annem 'adam olmamız için' yanına beni ve küçük kardeşim Buğra'yı da aldı... Gidiş o gidiş..." (Yağmur Atsız 2005: 10). Atsız'ın 26 Eylül 1958'de Fahrettin Kırzıoğlu'na yazdığı mektupta ise şöyle bir kayıt var: "Bedriye ve Buğra, Almanya'dan döndüler. 18 Eylül'de, Buğra'nın mektebi başladı." (Hacaloğlu 2013: 53). Tevfik İleri'nin ikinci defa Millî Eğitim Bakanlığı 13 Nisan 1957-25 Kasım 1957'dir. Demek ki Almanya'ya gitmek için teşebbüs 1957'de yapılmış ve muhtemelen 1957 güzünde Almanya'ya gidilmiştir. Belki de başlangıçta Yağmur beraber götürülmemiş ve o ancak 1959'da annesi ile kardeşine katılmıştır. Yine de Deliorman'ın, Atsız'dan naklettiği cevabı, yıllar sonra hatırlayıp yazdığını göz önünde bulundurmak ve tırnak içinde verilen cevabın, Atsız'ın bire bir sözleri olduğunu düşünmemek gerekir.
Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir,
Ve Rimbaud; dünya şiirinin bu asi çocuğu, 1891'in 10 Kasım günü 37 yaşında kangrenden ölür.
Sayfa 133 - SonKitabı okudu
Reklam
Atsız başlangıçta dergiyle fiilen de meşgul oluyor ve yoruluyordu. 01 Ekim 1950'de Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta “Bu Orkun dergisi böyle giderse benim imanımı gevretecek. Bir tashîh memuru tuttuk ama daha iş kıvamına girmedi." demektedir (Hacaloğlu 2013: 43). Yine Yılanlıoğlu'na yazdığı 11 Ocak 1951 tarihli bir mektubunda ise
1940'ların Sonları ve Atsız: 1948 sonlarında Atsız, Yeni Sabah gazetesine yazılar da yazmıştır. 03 Ocak 1949'da İsmail Hakkı Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta şöyle diyor: ( Bu mektup, Hacaloğlu'nun Atsız'ın Mektupları kitabında yoktur.) "Ben 15 aydır Yeni Sabah gazetesine yazı yazıyorum. Haftada bir yazı koyuyor ve
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
Gazetelerde geniş olarak yer alan ve kamuoyunda geniş yankı bulan Öner ve Yücel Davası âdeta Irkçılık-Turancılık Davası'nın rövanşı haline gelmiştir. 18 duruşma sonunda, 19 Kasım 1947 tarihinde mahkeme davayı düşürmüş, Yücel, 09 Aralık 1947'de kararı temyiz etmiş, Yargıtay da 26 Mayıs 1948'de mahkemenin kararını bozmuştur. Ankara
Reklam
Atsız ile Ahmet Muhip arasındaki kalem kavgası bir davaya da yol açmıştır. Olay şöyle gelişir: Orhun dergisinin birinci sayısında (05 Kasım 1933), "Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” başlıklı yazısının girişinde Atsız, Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanan ve liselerde okutulan dört ciltlik tarih kitabını tenkit eder. Atsız'ın tenkidine karşı Ahmet Muhip (Dıranas) Hakimiyeti Milliye gazetesinde "Orhon” başlıklı bir yazı yazar (21 Kasım 1933). Atsız'ın cevabı gecikmez: "Haddini Bil!" (Orhun 3, 5 Ocak 1934). Buna karşı, 13 Ocak 1934 tarihli Hakimiyeti Milliye'de Ahmet Muhip'in verdiği cevap hakaretamiz ifadelerle doludur: "pasaportsuz, megalomaniye müptelâ, mütereddî süje, yel değirmenleri muzafferi, ahmak kafa, meczup, gülünç, maskara” (Akgöz 2016: 28-34). Bunun üzerine Atsız, gazetenin başyazarı Falih Rıfkı, neşriyat müdürü Naşit Hakkı ve yazı işleri müdürü Ahmet Muhip aleyhinde hakaret davası açar. İlk duruşma, 20 Mart 1934'te İstanbul Birinci Ceza Mahkemesi'nde görülür. Falih Rıfkı ile Naşit Hakkı Bey hakkındaki dava, mebus oldukları için tefrik olunur. Sekiz oturum süren davanın 10 Haziran 1934'teki son duruşmasında Ahmet Muhip altı ay hapse, 100 lira ağır para cezasına mahkûm edilir. Ahmet Muhip'in açtığı karşı dava ise duruşmaya gelmediği için düşürülür (Orhun 8, 23 Haziran 1934: 148; Akgöz 2016: 34-37).
10 Teşrinisani [23 Kasım 1912], Gece, saat beş
Görice’ye geldik. Büyücek, muntazam bir şehir, evleri hep taştan. Akşamdan sonra girdik. Bizi geniş bir hana doldurdular. Açız. Kaç gündür ekmek yemedik.
❝ Üzerinden 85 yıl geçti, hâlâ her 10 Kasım'da Atatürk bugün ölmüş gibi hüngür hüngür ağlıyorum. ❞
Kasım'ın 10'u
Yorgun düştüm. Kanadı ayaklarım yaşam yolculuğunda. Yandı ruhumun kanatları tutkuların ocağında.
Sayfa 53
Türkler ise, karışıklığa, açlığa, hastalıklara rağmen, Çatal­ca hattında toparlanmak gayretinde idiler. 17 kasım 1912’de Bulgarların İstanbul’a girmek için yaptıkları taarruzları, onla­ra 10.000 kişilik kayba mal oldu ve hat sökülmedi. Nihayet 3 aralık 1912’de Bulgaristan Başkumandanlığı, Sırbistan ve Ka­radağ adına da olmak üzere, Türklere bir mütareke imzaladı.
Sayfa 169
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.