İbnü`l-Cevzi, tarih, İslami bilimler üzerine dönemin ünlü alimlerindendir. Soyu Hz. Ebubekire dayanmaktadır. Hitabet yeteneği çok güçlü olduğu için, vaizlik yaparak döneminde bir çok insana hitap etmiştir.
Oğluma Mektub (Arapça-Türkçe) kitabını ise ilim ve amel kısmını savsakladığını düşündüğü oğluna hitaben, nasihat amaçlı yazmıştır.
Çok kısa bir kitap olmasına rağmen, direk konunun özüne girmesi açısından, yazarlık kısmının da çok güçlü olduğunu göreceksiniz.
Nasihatlarla güzel bir kitap oldu. Tavsiye ederim.
Yeni bir kitaba yeni bir inceleme....
4 günde yalayıp yuttuğum (okuduğum) bu şaheser hakkında ne desem az. Orwell'ın okuduğum ilk kitabı ve son olmayacak. Bu kitabından sonraki Orwell kitabımı
Bir zamanlar koyu bir Hristiyan iken daha sonra İslam’ı seçen Adiyy b. Hâtim, bir gün Resûlullâh’ın: “(Yahudi ve Hristiyanlar) Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler…” (Tevbe, 31) mealindeki ayeti okuduğunu işitmiş ve: “Ya Resûlallâh! Hristiyanlar onlara ibadet etmezler ki!” diyerek bu ayeti anlayamadığını belirten
Açlık ve sefalet içeren romanlarda bulunanlar; en az bir adet rehinci, izbe bir pansiyon odası, karşılaşmak istenilmeyen kiracılar, hayaller ve umutlar..
Ne sınıflar arası çatışma ne de tutkulu bir aşk.. Safi açlık romanın ana konusu.
Yazarın inançlı bir insanken açlığın en sefil haliyle Tanrı'ya karşı isyanı, gururlu bir insanken, yaşadığı düşüş..
Bir yandan yazmak, açlığın içerisinde ilhamın geleceğini ümit ederek beklemek. İlhamın gelişinde karanlıklara isyan etmek.
Bütün bunları okurken insan tok karnına soruyor kendisine, aç kalma uğruna ben nelerden ödün verirdim? Gururuma yenik düşer miydim?
Bana yaşanmışlık özellikle sefilliğin içerisinde kaleme alınanlar daha değerli geliyor.
Paris ve Londra'da Beş Parasız kitabı da buna benzer duygular yaşatmıştı. İnsan bir parça ekmeğini paylaşmak istiyor elinden gelse.
Kendi hayat hikayesinin bir bölümünü çarpıcı bir şekilde kaleme alırken, hayatının sonlarına doğru nazi taraftarlığıyla yurtdaşlarının tepkisini çekmiş olan bir yazardır Knut Hamsun. Bunu kitabın ortalarında öğrenmem bende de yazar için ön yargı oluşturarak okumama neden oldu. Buna rağmen ilerde tekrar okuyabileceğim kitaplardan biri olacak.
Bu roman hakkında o kadar çok söyleyecek şeyler var ki... Ama bunların neredeyse hepsi olumsuz yöndeki düşüncelerim... Kış Masalı kitabı, bana bir romanı sırf merak ediyorum diye okumamam gerektiğini çok net bir şekilde öğretti. 1116 sayfalık bir roman ama içi bomboştu. Kerem ve Hande aşkı hiç ilgimi çekmedi desem abartmış sayılmam. Kitap çok yoğun bir şekilde, okuyanı sıkma derecesine getirecek kadar aşkı içeren cümlelerle dolu... Birde yazar sürekli olay örgüsü tekrarlarıyla yani zaten okuduğumuz geçmişi hatırlatmalarla doldurmuş kitabını. Tabi 1116 sayfa başka nasıl doldurulur ki diye çok düşünmüş yazar bence. Klasik aşk konulu, bilindik Türk filmlerini anımsatıyor roman. Fazlaca uzun bir kitap olduğu için, her ne kadar çabuk bitirmeye çalışsam da anca bugün bitirebildim nihayet. Lale Sarhan final bölümünde okuyucuyu kendince şaşırtmak istemiş ama, şaşırsam dahi finali de kayda değer bulamadım ne yazık ki... Romanın olay örgüsünü aşırı abartılı bulduğumu (Aşk romanlarında bana göre fazla abartıya yer verilmemesi gerekir.) ve yazarın işleyişlerde fazlaca gereksiz ayrıntılara girdiğini düşünüyorum. Agapi Yayınından çıkan Kış Masalı romanının kapak tasarımını beğendim yalnızca.
Kış MasalıLale Sarhan · Agapi Yayıncılık · 2015304 okunma