Mevlevîlik, kendisini, Fars edebiyat ve kültür geleneklerinde yetişmiş Osmanlı aydınları, özellikle bürokratik sınıf arasında kabul ettirmiştir. Böylece Mevlevilik, baş­lıca esinini Farsçadan alan klasik Osmanlı edebiyatının yaratılışında önemli bir etmen olmuştur. 1 8 . yüzyıl Osmanlı müzisyen ve şairlerinin başında Mevlevîler gelir. Klasik Osmanlı sanatı üzerindeki derin etkilerinin yanı sıra Mevleviler, Bektaşiler gibi, bütü­ nüyle kendi Mevlevi geleneklerine dayalı bir müzik ve edebiyat yaratmışlardır.
Sayfa 228 - PdfKitabı okudu
Şeyh Bedreddin basit bir derviş değildi. Dini ilimler, özellikle de İslam hukuku üzerine tanınmış kitaplarıyla büyük bilginler arasında yer almıştır. Fakat "zahiri ilimler"i tatmin edici bulmamış, Şeyh Hüseyin Ahlâtîl'nin etkisiyle sûfîliğe geçmiş ve bir sûfî şeyh olarak Batı Anadolu ve Rumeli'nde faaliyette bulunmuştur. Bedreddin'in mutasavvıflığı, genellikle İbnü'l Arabi'ye dayanır. İbnü'l Ara­bi'nin Füsûsü'l-Hikem'ine bir şerh yazdığı da biliniyor. Hutbelerinden derlenmiş ve kendi tasavvuf anlayışını yansıtan Varidat adlı kitapta, vahdet-i vücud felse­ fesini şu sözlerle anlatır: Tanrı'nın görünmesi, varlığının bir gereğidir. Bu görünümler dünyası, 'mutlak tipleri, türleri ve kişileriyle eskidir', ne başlangıcı vardır ne de sonu; zamanda yaratılmış değildir. Maddi dünya yok olursa ruhi ve gayricisml dünya da yok olur. 'Yaratılış ve yokoluş sonsuz bir süreçtir'. 'Bu ve öte dünya bütünüyle düşsel hayallerdir; cennet ve cehennem, iyi ve kötü ey­lemlerin tatlı ve acı tinsel görünümlerinden başka bir şey değildir'.
Sayfa 216 - PdfKitabı okudu
Reklam
Saray duvarlarını İtalyan saraylan gibi freskolarla bezediğini ve portresini yapması için Venedik'ten getirttiği Gentile Bellini'ye iltifatlar yağdırdı­ğını biliyoruz. Berlinghieri, Geogrqfia'sını, Roberto Valturio da De re militari adlı önemli yapıtını Fatih'e sunmayı arzu etmişlerdi. Giovanni-Maria Filelfo Amyris adlı kasidesinde Fatih'i övmüştür. Bütün bunlar, bazılannın onu bir Rönesans hüküm­darı olarak görmesine neden olmuştur; oysa bu gerçekten uzak bir görüştür. Fa­tih'in Hıristiyan dünyaya ilgisinin tek sebebi, Roma ve İtalya fatihi ve yöneticisi ol­ma isteğidir. Fatih, kültür bakımından tam bir Müslümandı; Hocazade'ye derin bir hayranlık duyar, şeyhi Akşemseddin'in gaibi keşfettiğine inanırdı. Döneminde sanat­ta Avrupa stiline hayranlık duyulması ve tatbiki ilimlerden birkaç yüzeysel alıntı ya­pılması gibi özellikler bir yana, gerçekte yeni bir kültür yönelişi ortaya çıkmamıştır.
Sayfa 208 - PdfKitabı okudu
Fatih Sultan Mehmet'in İtalyan Rönesans kültürüne ilgi duyduğu, ancak daha sonra bu hareketin durdurulduğu iddia edilmiştir. Osmanlı sultanlarının en özgür düşüncelisi hiç kuşkusuz Fatih'ti. Hıristiyan dininin ilkelerini yetkili bir kişiden öğ­renmek için Patrik Gennadius'a Hıristiyanlık üstüne bir risale yazmasını emretmiş; Trabzonlu Amirutzes, İmrozlu Kritovulos ve Anconalı Ciriaco gibi Yunan ve İtalyan bilginlerini sarayında toplamış, Amirutzes'e bir dünya haritası ısmarlamış, Batlam­ yus'un coğrafyasını Türkçeye çevirtmiş, sarayda Yunan ve Latin klasiklerinden bir kütüphane kurmuştur.
Sayfa 208 - PdfKitabı okudu
Osmanlılar, Avrupa coğrafyasını erken bir dönemde benimsemişlerdir. Pîrî Reis, deniz seferlerinde ele geçen Kristof Kolomb'un haritasından ve en son Por­tekiz portolano'larından yararlanmıştır.
Sayfa 207 - PdfKitabı okudu
Liberal düşünceli Fatih Sultan Mehmet, din ve felsefe arasındaki ilişki üzerine Gazâlî'yle İbn Rüşd arasındaki ünlü tartışmayı yeniden açarak döneminin iki büyük ilahi­ yatçısı olan Alaeddin Tûsî'yle Bursalı Hocazade'ye (öl. 1488), konu üzerinde bi­rer risale yazmalarını önerdi. Dönemin uleması Hocazade'nin yapıtım üstün bul­ du, Alaeddin, küçümsendiği duygusuna kapılarak anavatam iran'a döndü. İbn Rüşd, Gazali'ye karşı, felsefe ve dinin uzlaştırılabileceğini ve tam bir Tanrı bilgisi edinebilmek için akli istidalin gerekli olduğunu savunmuştu. Hocazade, aklın mantıkî ilimlerde kusursuz olmakla birlikte, ilahiyatla ilgili konularda kullanılma­sının yanlışlara yol açtığını söylemiştir. Hocazade, bazı bakımlardan yanlış olan Gazali'nin yöntemini düzelttiğini de ileri sürmüştür. Aynca, amacının, felsefenin iddialarına karşı şeriatı savunmak olduğunu açıkça söylemiştir. Böylece, averro­izm yani İbn Rüşd felsefesi İtalya'da çalışılmış ve Rönesans düşüncesinde önemli bir etmen olurken, Osmanlı medreselerinde kapsamlı bir skolastik felsefe yerleş­mekte idi. Hocazade'nin yapıtı, ününü İslam dünyasında günümüze kadar koru­muş, 19. yüzyılda lbn Rüşd ve Gazali'nin yapıtlarıyla birlikte basılmıştır.
Sayfa 204 - PdfKitabı okudu
Reklam
Osmanlıların matematik dahisi, Kadızade lakabıyla bilinen Musa Paşa'dır. Euclid ve Çagmini üzerine yazdığı şerhleri son döneme kadar medrese derslerin­ de kullanılmıştır. Kadızade, Timur'un torunu Uluğ Beg'in sarayına giderek Semerkand rasathanesinin yöneticisi olmuş ve orada İslam astronomisinde son söz sayılan Uluğ Beg'in Zîc'i üzerinde çalışmıştır. Rasathanede onun yerine öğrencisi Ali Kuşçu (ö. 1474) geçmiş, Uluğ Beg'in Zîc'i tamamlanmasına çalışmıştır. Son­raları Fatih, Ali Kuşçu'ya özel lütuflarda bulunarak İstanbul'a çağırmış ve Osman­lı matematiğinde parlak bir çağ başlatmıştır. Ali Kuşçu, aritmetik ve astronomi üzerinde yapıtlarını İstanbul'da yazmış, aynı zamanda da Molla Lütfi (ö. 1494) ve Mirim Çelebi (ö. 1525) gibi önemli matematikçiler yetiştirmiştir.
Sayfa 203 - PdfKitabı okudu
Mantık, matematik ya da astronomi gibi fikri ilimleri dine aykın bulan, bağ­naz ulema her zaman görülmüştür; ama Osmanlı müderrisleri, genellikle Gaza­li'nin, bütün ilimlerin temel öğelerini içeren mantıkla matematiğe düşmanlığın fay­dasız olduğu görüşünü benimsemişler; bu bilgilerin aklı doğru düşünmeye alıştıra­rak ilahî gerçeklerin belirlenmesine yardım ettiğine inanmışlardır. Bunun sonucu Osmanlı medreselerinde akli ilimler dersler arasına konmuştur. 15. yüzyılda bu ilimlere büyük önem veren Fatih Mehmed'in himayesi altında Osmanlı uleması İs­lam dünyasında matematik ve astronomide gerçek bir seçkinliğe erişmiştir. Meh­met Fenari fikri ilimlerde uzmanlaşmıştı. Mantıkla ilgili yapıtı, imparatorluğun son günlerine dek medrese derslerinin ayrılmaz bir parçası oldu.
Sayfa 203 - PdfKitabı okudu
Damat İbrahim Pa­şa'nın sadrazamlığı sırasında, 1721'de Fransa'ya elçilikle gönderilen açık fikirli Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi'ye, Avrupa icadları hakkında bilgi toplama talimatı verilmişti. Onun oğlu Said Çelebi Paris'te matbaa ile ilgilenmiş, daha sonra bir matbaa kurmak için girişimde bulunmuş, Sultan'ın iznini sağlamış, ( 1727) mat­ baa işlerinden anlayan bir Macar'ı, İbrahim Müteferrika'yı bularak ilk matbaayı kurmuştur.
Sayfa 202 - PdfKitabı okudu
Osmanlı-Türk Matbaası ancak 18. yüzyılda bir devlet girişimi sonucu kurulmuştur. 1683- 1699 bozgun yıllarında Osmanlılar Batı medeniyeti­nin üstünlüğünü kabul etmiş ve laik uyanma çağı başlamıştır.
Sayfa 202 - PdfKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.