Depremler
"1500-1800 yılları arasında Türkiye'de gerçekleşen en büyük deprem." "Tarih: 10 Eylül 1509. Yer: Marmara Denizi. Şiddeti: 7.4. Ölü sayısı: 5.000. Bu deprem sonucunda Bolu'dan Edirne'ye kadar hasar meydana geldi. Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan II. Bayezid Camii, Sultan II. Mehmed Camii ve Galata Kulesi ciddi hasar gördü. İstanbul surları yıkıldı." ... "Yer: İzmir. Tarih: 10 Temmuz 1668. Ölü sayısı: 4.000- 5.000. Kamu alanlarının dörtte üçü yıkıldı. On dört camii yıkıldı. ... 9 Mayıs 1717'de Kayseri'de meydana gelen depremde 8.000 kişinin öldüğünü, 20 Ocak 1544'teki Doğu Anadolu depremiyle birlikte Elbistan'ın yarusının toprağa gömüldüğünü, 22 Mayıs 1766'da yani Kurban Bayramı'nın üçüncü günü İzmit'ten Gelibolu'ya uzanan Marmara fay hattının kırılmasıyla tam 5.000 kişinin öldüğünü, halk arasında Rumi takvime göre 1310 zelzelesi diye anılan 1894 İstanbul depreminde denizin önce 200 metre geri çekilip, sonra da dalgalar halinde karaya vurduğunu duvarlardaki bu notlar dan okuyup öğrendim.
Sayfa 222Kitabı okudu
Moğolların 1310 Suriye Seferi, göçebe askerî sistemin yapısal gelişme ve dönüşüm sorunlarına ışık tutan bir örnektir. Suriye, coğrafi ve ekolojik olarak Moğol ordusu gibi büyük süvari birliklerinin barınmasına uygun bir bölge değildi. Bu yüzden Moğollar, atlı okçu kabiliyetine sahip olan Memlûk ağır süvarilerini yenebilmek için gerekli sayı üstünlüğünü bir türlü tesis edemediler. Bunun üzerine Moğol komutanlar kendi savaşçılarını Memlûk benzeri ağır süvari birliklerine dönüştürmeye kalkıştılar. Ancak savaşçıları hem geçmişte öğrendikleri bütün taktik ve tekniklerini temelden değiştirmeyi beceremediler hem de ileri yaşta olmaları nedeniyle aynı anda atlı okçu ve ağır süvari yeteneklerini kazanmaları mümkün değildi. Moğolların az sayıda ama iyi eğitimli seçme köle askerler karşısındaki yenilgisi, Ortadoğu devlet ve halkları arasında Memlûk sisteminin örnek alınmasına ve taklit edilmesine yol açacaktı.
Sayfa 95 - Doğu Kütüphanesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Pluscarden kroniğinde "1310 dolaylarında İskoçya krallığında öyle bir kıtlık ve yiyecek yokluğu yaşandı ki insanlar, at ve diğer murdar hayvanların etlerini yemek zorunda kaldılar.."
Cervantes'in 1605'te yayımlanan başyapıtı Don Quijote'nun dilimize ancak dörtyüz yıla yakı bir zaman sonra, Dante'nin 1310-1321 yılları arasında yayımlanan büyük klasiği İlahi Komedya'nın yediyüz yıla yakın bir zaman sonra asıllarından eksiksiz olarak çevrilebilmiş olmaları ülkemizin düşünsel düzeyi açısından düşündürücü olsa gerek.
Meşhur Mâtürîdî Kelâmcıları
Hakîm es-Semerkandî (ö. 342/953), Ebû Seleme es-Semerkandî (ö. IV/X. asır), Ebü'l-Yüsr Muhammed el-Pezdevî (ö. 493/ 1100), Ebü'l-Maîn (Muîn) en-Nesefî (ö. 508/1115), Ömer en-Nesefî (ö. 537/1142), Ebü'l-Berekât Hâfızüddin en-Nesefî (ö. 710/1310), Burhâneddin en-Nesefî (ö. 687/1289), İbnü'l-Hümâm (ö. 861/1457), Kadı Celâleddinzâde Hızır Bey (ö. 863/1458) ve Beyâzîzâde Ahmed Efendi (ö. 1098/1687) en meşhur Mâtürîdî kelâmcılarıdır
Stilnovo
O yıllarda (özellikle 1280-1310 arasında) yeni bir şiir akımı ortaya çıkmıştı. Dante’nin stilnovo (yeni biçem) adını verdiği {1} bu akımı, Bologna’da yaşamakla birlikte Floransa’da ünlenen Guido Guinizelli başlatmıştı. Dante’den başka Guido Cavalcanti ile Cino da Pistoia’nın da katıldıkları yeni akım, aşkı şiirin ana konusu yapıyordu. Şairler aşk duygusunu inceliyor, ruhbilimsel çözümlemeler yapıyor, bir tür aşk kuramı geliştiriyorlardı. Bu şairlere göre, aşk kişinin yönelmesi gereken tek amaçtı, kişiyi soylu kılan, zenginleştiren bir tür tanrıydı; kadın, erdemin, temizliğin simgesi bir tür melek olarak değerlendiriliyordu.
Reklam
Gregor Samsa bir sabah yatağında sıkıntılı rüyalarından uyandığında, kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.
Dönüşüm
Dönüşüm
-
Franz Kafka
Franz Kafka
Sayfa 257
101 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.