İmam Malik'in yanında Peygamber Efendimiz'in adı anılınca rengi atar, âdetâ beli bükülürdü. Talebeleri ve yanında bulunanlar onun sağlığından endişe edip üzülürdü. Bir gün ona bu hâlinden söz ettiklerinde:
Şayet siz benim hâllerine tanık olduğum büyüklerimin hâlini görseydiniz, benim hâlimi aslâ yadırgamazdınız' dedi.
İmam Mâlik sözüne şöyle devam etti:
"Tâbiîn alimlerinden Muhammed ibni'l-Münkedir'i (ö. 131/748) görürdüm; o kurrânın efendisiydi; ona bir hadis sorulduğunda mutlaka ağlamaya başlardı; öyle ağlardı ki, onun hâline acırdık."
"Ben tabiîn âlimlerinden Ca'fer-i Sâdık'ı da (v. 148/765) gördüm. Şaka yapmaktan hoşlanan ve yüzünden tebessüm eksik olmayan bir insandı. Ancak yanında Resûl-i Ekrem Efendimiz'den söz edilince yüzü hemen sararıverirdi. Ben onun Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden abdestsiz hadis rivayet ettiğini hiç görmedim. Epeyce bir süre onun ziyâretine gidip geldim. Kendisini mutlaka ya namaz kılarken, ya sükût ve tefekkür ederken veya Kur'ân-ı Kerîm okurken gördüm. Kendisini ilgilendirmeyen konularda konuşmazdı. O, Azîz ve Celil olan Allah Teâlâ'dan gerektiği şekilde korkan alim ve abidlerden biriydi.
"Yine tâbiîn neslinden ve Hz. Ebû Bekir'in torunlarından olan Abdurrahman ibni'l-Kâsım (v. 131/748), Resûl-i Ekrem'i andığı zaman, ona
duyduğu üstün saygıdan dolayı yüzünde bir damla kan kalmamış gibi rengi atar, âdetâ ağzı dili kurur, konuşamaz olurdu."