Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belalı işe can atan
Anam, babam, karım, kızım, eziliyorken
Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen
Alfabe konusu yalnız Tatarların değil bütün Türkilerin sorunudur. Birinci dünya savaşından 1925'lere kadar bütün Türkiler (Rusya'da, Osmanlı'da, Çin'de ve diğer yerlerde) tek bir alfabe, yani Arap harfleri kullanıyorlardı. Ancak Rusya'daki gibi reform geçirenleri sesli harfleri Arap alfabesi ile yazarken kullanmaya
Eluard'ı pek tanımıyorum ama büyüklük konusundaki ünü iyi biliniyor. En azından Almanya'da, dedeler tarafından... Bu eseri iki kes okudum. İkisi de İngilizce'den. Yine Türkçe'nin haberdar olmadığı bir eser. Çok şey kaybediyoruz. Okunması gereken şiir kitaplarında ilk 20'de sağlam biçimde kendine yer bulur. İlk okuduğum
Merhabalar :) Bugün, polisiye romanları ölümsüzleştiren bir yazar olan Agatha Christie'nin "On Küçük Zenci" adlı eseriyle geldim. Kitaba geçmeden önce yazarı tanıyalım. Asıl adı Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mallowan olan yazar, 1890'da Devon, İngiltere'de doğdu. Babasını küçük yaşta kaybeden Christie, yalnız bir
Selamlar herkese, ben yine bir fantastik türü ile geldim. Bu sefer ki fantastik gerçek dünya ile kurgulanmış, Çin'in Şangay kentinde 1926 yılında geçiyor. Kitabın adı, karakterlerin isimleri, olayların ana konusu hepsi Shakespeare'in ünlü eseri Romeo ve Juliette'e uyarlanarak kurgulanmış.
Öncelikle kitabın konusunu ve işleyişini
Kemalizm kelimesi ilk olarak İngilizler tarafından, sistemli bir propaganda aracı olarak çıkartılmıştır. 1926'dan beri özellikle kullanılan bu kelime ve arkasında suni şekilde yapılandırılmaya çalışılan "ırkçı milliyetçilik" ideolojisinin Atatürk İlke ve Inkilapları ile alakası olmadığı halde, bu ilke ve Inkilapları değersizleştirerek faşist bir odak oluşturmak ve tekke ve zaviyelerin kapatılması ile güç kaybeden tarikatları bu odağın karşısında birleştirmek adına organize etmek için bu kelime sistemli olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet 1954 yılında Budapeşte Radyosu'na yaptığı konuşmada konuyu çok net açıklamıştır.
“…Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin! Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalısacaktır. İste sen bunda mukavemetsiz olacaksın. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin!”
İsyanın ikinci dalgasının etkin başkaldınlarından biri de, Nusaybinli Yadap Kariyesi, Heverka Aşireti Reisi Haco bin Hacı'nın liderlik ettiği olaylardır. Meşhur Kürt ozanı Civan Haco'nun dedesi olan Haco, 1926 yılında hükümete karşı isyan bayrağını çekmiş, girdiği bir dizi çatışmadan sonra da sının geçip Suriye'ye yerleşmişti. Bu dönemde, Şeyh Said'in kardeşi Şeyh Abdürrahim, Şeyh Hüseyin, Ramanlı Emin (Emine Periğane), Yado, Hasan ve Hüseyin Began kardeşler, Seyithan, Feyzo gibi meşhur firariler de Suriye'ye geçmişlerdi. Haco'nun grubuna bu isimlerden de katılanlar olmuştu. Haco, kendi aşiret ve efradını yanına alarak baskınlar yapmış, postaları ele geçirmiş, jandarma ile çatışmalara girmiş, hükümet taraftarı köyleri basarak ihbarcıları öldürmüştü. Suçlarının listesi bir hayli kabarıktı. Karar ilamında bu suçlar hususunda kısa bilgiler de verilmektedir. Haco firarda olduğundan davası tefrik edilmiş, grubuna yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla yargılananlara ise, 15'er yıl ağır hapis cezası verilmiştir.
_Türk olarak arabistan'a gidiyorsun. İnsanlar seni Türkçe selamlıyor; camilerden her gün Türkçe dualar yükseliyor; senin toprağını kutsal kabul edip senin gibi giyinmeye, düşünmeye ve konuşmaya çalışıyorlar. Yerde Türkçe bir yazı, örneğin Türk malı bir çikolatanın ambalajını görünce öpüp yerden alıyorlar. Okullarında senin tarihin,
Diyelim ki insan, fikirlerini birer "sanat eseri" olmadan önce yakalayabilse? Aklında beliriverdikleri anda -Asheham Tepesi'ne tırmanırken mesela-, sıcak sıcak, birden yakalasa. Tabii yakalayamaz; çünkü dil denen süreç yavaş ve yanıltıcı. İnsan durup sözcükleri tek tek aramak zorunda. O zaman, cümlenin formu ortaya çıkıyor, insanı içini doldurması için üsteliyor.
21 Mart 1926'da Hakimiyeti Milliye'de verdiği röportajında anlatıyordu:
"...Benim çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır.Oturduğum evde ne ana, ne kız kardeş ne de ahbap ile beraber bulunmaktan hoşlanmazdım.
Yalnız ve müstakil bulunmayı çocukluğumdan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır.Tuhaf bir halim daha var ne ana-babam çok erken ölmüş-ne kardeş ne de en yakın akrabanın kendi zihniyet ve telakkilerine göre bana şu veya bu tavsiye ve nasihatte bulunmasına tahammül yoktu."
Niyazi Berkes adını ilk kez, “Unutulan Yıllar” kitabı ile duymuştum.
Bu kitabı ararken onun “Türkiye'de Çağdaşlaşma” adlı çok önemli araştırma inceleme kitabı elime geçti.
Berkes bu eserinde Osmanlı’nın son üç yüz yılını didik didik ediyor, başka pek çok sebep arasında, Osmanlı’nın çöküşünde temel nedenin, eğitimsizlik ve cehalet olduğuna