"Güven" romanını yazma düşüncesi Vedat Türkali 1956 yılında cezaevindeyken oluşmaya başlamış ve 90'lı yılların başından itibaren on yıllık bir emeğin ürünü olarak sunulmuş bizlere. Kitabı okumaya başlamadan önce arka kapaktaki yazıyı okuyunca bizi konu açısından nelerin beklediği az çok tahmin edilebilir ancak ben roman kurgusunun,
Konstantin Simonov'un bir şiiri var. Savaş içinde,
emirle yazılmış derler. Ama şair adammış doğrusu.Hiç ısmarlamaya benzemiyor. Korkunç. “BEKLE BENİ – DÖNERİM BEN" diyor. Gerisini çevirmeyi başaramadım. Çok kaybediyor. Kıyametin solda sifır kaldığı ana baba günlerinde bir milletin bütün gencleri
bu şiirle katlandılar acıya. Ilk o zaman -sakalı çıkma- bir bacaksızdım- şair olmanın gerçekten en az bütün sürüsüne bereket o mareşaller kadar gerekli olduğunu anladim.Sonra anisi bile çıldırtan şu son yıllar. Sonra karanlığın, alnıma çapraz düşen demir parmaklıkların,
bileklerimi kesen falaka iplerinin, patlamış -cılk
ayak- tabanlarımın, tirnak kerpetenleri, hayalarımı,kasıklarımı boğan AMERİKAN KEMENDÍnin eşiğinde yemyeşil bir sabah bahçesi gibi SEN. En korkuncu insanın kendi sinirlerinin ihanetidir. Kulaklarım,gözlerim, hafızam hep elbirlik etmiş, aldatıyorlardı beni. Çatıda dem çeken güvercinlerin ve kumruların
sesini hep İNSAN İNİLTİSİ diye yorumluyordum. 131 gun hiç güneş ya da gündüz aydınlığı görmedim. Sade yalnızlık, sade terör, sade açlık, uykusuz, cıgarasız...Bir yüreğim sağlamdı bir de namus damarım. En sonu çıldırdım. Sonrasını biliyorsun. SEN GELDİN. Kimselere kendi adıma kinim, nefretim yok. Sade insanoğlunun niçin bu kadar alçaldığını, niçin bu kadar budala olduğunu hâlâ anlayamadığıma yanıyorum.
Tesellim, umudum sendeyse bunda benim bir günahım yok. Senin o benzersiz güzel yüzün -sol yanağın çizikli- bütün irinli, frengili, içten pazarlıklı, hayın yüzleri unutturur. Onlar yoktur.
Yahu ben ömrümde hiçbir kavram üzerinde yarım saatten fazla uğraşmadım. Ya hep kolay işler çattı bana, ya da her nasılsa söktürdüm işte. Ama şimdi. Dünyanın en tükenmez mutluluğundayım. Ne yana dönsem sen.Elimi neye uzatsam yalnız değilim.
Ziya Gökalp'in kökeni hakkında ileri sürülen iddialar ve bunların
yol açtığı tartışmalar, zaman zaman, resmi görevlileri de harekete
geçirmiştir. Bu arada, "T.C. Diyarbakır Vilayeti Maarif Müdürlüğü
Kültür Bürosunun 27.3.1956 tarih ve 42212120 sayılı emrine
"T.C. Çüngüş Kazası Milli Eğitim Memurluğunun 9.4.1956 tarih
ve 4221146
Önce, "T.C. Çüngüş Kazası Elyos Köyü Başöğretmenliğinin
mührü altına el yazısıyla yazılmış Elyos Köyü Başöğretmeni Ahmet
Yıldızhan'ın 4.4.1956 tarihli yanıtı:
(Soru a) Çermik'in Yoğun nahiyesi merkezi Alos ile yeni kaza Çüngüş'ün
Elyos köyünde öteden beri kendilerini "Ziya Gökalp'in atalarıyla
akraba" sayan aileler kimlerdir?
(Soru ç.) Bu köyün (Alos veya Elyos) asıl yerli halkı hangi anadiliyle
konuşuyor? Buna göre köyün bütün nüfusu eski yerliler ile sonradan
gelerek yerleşenlerin nispeti (bağı) nasıldır?
(Cevap) Bu köyün asıl yerli halkı ile sonradan gelenlerin anadili
Türkçe olup, ta ezelden beri de Türkçe konuştukları söylenilmektedir.
Sonradan gelen aileler köyün dörtte birini teşkil ettiği gibi bu
nispetin halen de devam ettiği saygılarımla arz olunur. 4.4.1956
Elyos Köyü Başöğretmeni Ahmet Yıldızhan (imza)