''Acıtma yalnızca kuramsal bir şeydir, Quentin," dedi Deborah.
''Asıl acıtan şey, kendinden başka herkesin yaşamını yönlendiren güçlerce tekmelenip dışlanmak, yıllarca deli olarak yaşamak, kimseye bir şeyi anlatıp kendine inandıramamak...
Insanın felaketi yüzüne yansıyor herhalde. Silinmiyor yüzümden bu bedbahtlık izleri.
Yüzümü kaç kere yıkarsam yıkayayım değişmiyor alnımdaki çizgiler, gözümdeki kanlı damarlar yok olmuyor.
Ve çıkıyorum insanların arasına yeniden. Nicedir kaçtığım, kuytu köşelere saklandığım, karşılaşmamak için bahanelerden hikaye kaleleri kurduğum insanların arasındayım yine.
Herkesin bir fiyatı vardır ve her mesleğe bir ücret ödenir. Meslek ne kadar saygınsa, ücreti de o kadar yüksek olur, toplumsal katman yükseldikçe bir insanın fiyatı da yükselir.
Bir dile sahip olmayan bir insan kafasız ya da zihinsel açıdan yetersiz değildir, ama düşünceleri büyük ölçüde kısıtlanmıştır ve kendi küçük, dar dünyasında yaşamak zorundadır.
Dil mümkün olduğu kadar erken yaşlarda öğretilmeli ve edinilmelidir, yoksa gelişimi zor ve hatalı olacak, Hughlings- Jackson'un sözünü ettiği "öneride bulunma" sorunları ortaya çıkacaktır. Ağır sağırlar, bütün bu zorlukları işaret diliyle aşabilirler. Bu bakımdan sağırlığın mümkün olduğunca erken yaşlarda teşhis edilmesi gerekir.
Ama (genellikle) gerçekliği dönüştüren şey filozofların düşünceleri değildir; salt sıradan insanların yaptıkları da değildir.
Tarihi değiştiren ve devrimleri ateşleyen şey, ikisinin buluşmasıdır.