Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.31
hilalyalin
hilalyalin
@1hilalmeselesi
“Uyumak için önümüzde sonsuzluk var.”
Yüksek Lisans
İstanbul
248 reader point
Joined on April 2019
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Aslında her seçim bizim öykümüzü oluşturuyor.
Ayfer Tunç’un 2002 yılında kaleme aldığı ‘Aziz Bey Hadisesi’, 88 sayfadan oluşan dili çok sade, kısa bir eser. Kitabın ince olması karaktere bürünmemizi zorlaştırmaktan çok okuyucuyu hikâyeye daha çok çekiyor. Hepimiz birer Aziz Bey, bazen Maryam, bazen de Vuslat oluyoruz.
Aziz Bey’in hayatı Maryam’e olan aşkı ile şekillenmeye, zorlu bir yola
Felsefe, tuhaf sorularla ve zorlu meydan okuyuşlarla başladı. Tartışmayla gelişti. İnsanların karşıt görüşler öne sürmesiyle, akıl yürütmesiyle, mantık ve kanıt kullanmasıyla büyüdü.
Kırk bölümden oluşan Felsefenin kısa tarihi, Felsefe’nin şahlanmasına sebep olan Atina’da yaşayan Sokrates ile başlayıp, 1975 yılında Hayvanların Özgürleşmesini
Kendisi bir radikal feminist ütopya
1915 tarihinde Gılman tarafından yazılmış kitapta Üç erkek bilim adamını ana karakter olarak görüyoruz. Sosyolog, biyolog ve jeolog. Bu Kadınlar ülkesinde yaklaşık iki bin yıldır hiç bir erkek yok. Kitabın kurgusu bunun üzerine örüntülenmiş. Erkeksi özelliklere sahip bu kadınlar güçlü anatomik yapıları olduğu kadar, doğanın kanunları doğrultusunda yaşamayı bir beceri haline getirmişler.
“Bir yarış atına, sırf yük taşıyor diye güçsüz denir mi?” Yani kadınlar biyolojik olarak kadın doğdukları için güçsüz mü sayılmak zorunda?
Zihin gücü, irade gücü ve sosyal özverileri fazlasıyla olan bu kadınların annelik vasıflarıda yoğun bir şekilde kitapta işlenmiş.
Yazar ütopik romanını bize aktarırken ayrıca eğitim felsefesinide yansıtmaya çalıştığını düşünüyorum. Ancak 1915 ile 2000’li yılların koşullarını karşılaştırmak ve sonuç çıkarmak mümkün değil.
Kitabın kurgusu güzel olsada ben dilini akışkan bulmadım. Karakterler ve yaşanılan ilişkilerin beni olayların içine dahil edemediğini kitap bitene kadar hissettim. Tercihi okuyucuya bırakıyorum.
Keyifli okumalar.
Reader Follow Recommendations
" Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır "
Kitabı okurken Bayezid-i Bistami’nin bu cümlesi devamlı olarak kulağımda yankılandı.
Sevgili Siddhartha yolu, yolculuğu, hayatı ve doğru-yanlış kavramlarını kitabın sonuna kadar sorguladı. En çok kendi içinde akan ırmağıyla yüzleşip cevapları bulmaya çalıştı.
.
Berrak zihnin parlaklığı vardı onda. Soylu bir kişi olmasına rağmen tüm maddi-manevi varlığını geride bırakıp, genç yaşında anlam arayışını tamamlamak için geçmişinden koptu Siddhartha. Bu bile onu takdir etmek için yeterli bir sebep.
.
Benliğini öldürme amacıyla çıktığı yolda en çok çocuk insanlar gibi olmamak için mücadele etti. Kaygılı, sorumsuz, gereksiz dünya dertleriyle meşgul, hazlarına düşkün, basit ve mantıksız düşünceleri olan çocuk insanlar.
.
Ancak Siddhartha’da sayısız günahın ve hatanın tadına baktı, günlerce ızdırap çekmesine rağmen hatalarından vazgeçemedi ve uzun süre bu noktada dirimsel kaldı..
Çünkü;
“ Güzeldi dünya, renkliydi, garip ve gizemliydi! Burada mavi, şurada sarı, orada yeşildi.”
.
Kitabın sonunda sevgili Siddharthanın artık yaşlılık döneminde huzura erişmiş bir birey olduğunu arkadaşıyla sohbetinden anlıyoruz. Kendisi çoğu sorunun cevabını bulmuş, kendini tamamlayarak iç huzuruna erişmiş.
Dilerim arayan herkes Siddhartha gibi tüm sorularının cevaplarına ulaşır.
Keyifli okumalar.
Aşk bizim özgürlüğümüzdür.
Es muss sein!
Nedir seni sen yapan? Vazgeçilmez olan senin için? Varoluşunu tamamlayan, olmazsa olmaz olan?
Okurken düşünmek, düşünürken okumak istiyorsanız doğru kitabı elinize almış bulunmaktasınız.
Beethoven, Descartes, Platon, Nietzsche... pek çok düşünür ile harmanlanmış, kelimelerle dans edeceğiniz, sizi fantastik hayal dünyanız ile karşı karşıya getirecek olan bir eser.
.
Tek bir kof düşünce, sığ kalmış bakış açısı bulamazsınız. Öyle ki normal yaşantımızda karşılaşsak, bu nasıl bir karakter diyeceğimiz insanların ayakkabılarını bize giydirip, “ Hadi onların geçtiği yollardan bir de sen geç bakalım,” diyor bize sevgili Kundera.
.
.
Tomas ile Sabrina, Franz ile Tereza birbirlerine yakın karakterler. Aslında hepsinin ortak bir özelliği ve hayatlarını sarmalayan tek bir arzu var: özgürlük...
.
.
Varolmanın dayanılmaz hafifliğinde misiniz yoksa ağırlığında mı? Bu biraz hayata bakış açımızla ilgili. Seçim sizin...
.
Keyifle okuyacağınız bir eser.
Şairsiz Toplum ?!
İnce kitapları, kalın kitaplara göre daha zor okuyan birisi olarak nihayet inceleme yazabilirim :)
.
Bunu az ve gerektiği kadar konuşan insanlar gibi düşünebiliriz. Arkasından günlerce düşündürür. “ Ne demek istedi şimdi bu?”
.
Aslında Chul Han’ın ne söylemek istediği açık ancak söylediklerini hazmetmesi zor oluyor :)
.
Kitapta yasaklı, tabu
Ülkü Tamer kokan kitaplar
Hemingway’i okumak için yanlış kitabından başlamışım demeyeceğim. İncelemelerde genellikle böyle söylenmiş. Ancak her ustanın belli bir süre çıraklık yapmışlığı vardır. Hemingway’in ilk kitaplarından birisi kadınsız erkekler.
Bizsiz diyaloglar çok sığ ve hayat çok sıkıcı, haklısın Ernest Hemingway. Öyküler size çok şey katar diyemem ancak okurken hayatın ortasından, birdenbire iki kişi arasında geçen konuşmalara şahit oluyoruz. Şavaşlar, acılar, sporcu kişilikler...
Kronolojik olarak okuma yapmayı seviyorsanız her yazarın ilk kitaplarının, diğerlerine göre daha zayıf kaldığını zaten göreceksiniz.
Keyifli okumalar.
Simone De Beauvoır’ın gözüyle eşsiz karakter analizleri
Simone De Beauvoır, Yıkılmış Kadın’ı 1968 yılında Fransa’da yazmış. II. Dünya Savaşının etkileri henüz yeni yeni geçmeye başlamışken, Simon dikkatini 3 kadın üzerine toparlamış.
Evet, kitap üç ayrı yaşam süren kadının hikayesini anlatıyor. Keyif alma ve karaktere bürünebilme açısından bakacak olursak, ikinci hikayedeki karakter çok zayıf kalmış.
Yine de tercih size kalmış...
Bir kitabı beğenmediysem, üzerine çok konuşmayı sevmem. Ancak kitaplarla ilgili burada yapılan incelemelerin, kitabı henüz okumamış kişelere bir ön bilgi niteliği taşıdığını düşünüyorum.
Sanırım hayatımda okuduğum en kötü kitaplardan birisiydi. Beğendiğim tek kısmı arada yapılan alıntılardı. Oda zaten yazara ait değil.
Okuduğumuz her kitabı
beğenmek zorunda değiliz. Ya da saygı duymak için susmak zorunda da değiliz.
Kitapta betimleme yok denecek kadar az. Karakterlerin duygularına, Yaşadıkları dünya hallerine, Bulundukları toplumun kültürüne, Duygu durumlarındaki gelgitleri kesinlikle Vakıf olamadım, hiçbir şey hissedemedim.
Yine de yazara şans vermek için kitabı sonuna kadar okumayı denedim. Ki bunu her kitapta yapmıyorum. Ancak sonunda şunu yaşadım. “ Ee şimdi ne anlatmak istedi bu adam?”
Bir ömür pek çok kararla doludur...
Üslubunu sevdiğim bir yazar. Çok keyifli bir kitap. Film, kitap, dünyada görülecek yerler, İstanbul’da gidilecek müzeler, tanınması gereken yönetmenler, bilgisine güvendiği tarihçiler, yazarlar,düşünürler...
Kısacası kendisi tam olarak bir başucu kitabı. Bence her bireyin kütüphanesinde bulunması gereken kitaplardan bir tanesi.
Ayrıca kitapta İlber Ortaylı, bulunduğu konuma nasıl geldiği ile ilgili pek çok Yaşamsal tecrübelerini bizlere aktarıyor. Kendi yolunu kendisi çizmiş Ortaylı, bizlere de bunu öneriyor:
“Cesur olun. Kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında bir pencere açın.
O pencereyi açıp dışarıda farklı dünyalar görebilirsiniz bir eşiği de atlatmış olursunuz.”
Ölmeden önce okunacaklar listenizde 1 numara.
“Artık değişemeyeceğim bunu kendim de istemiyorum.”
Kitapla ilgili inceleme yazısı yazmadan önce yeraltı filmini İzlemeye karar verdim. Türk yapımı film de Dostoyevski’yi Engin Günaydın oynuyor ve Film yukardaki replikle bitiyor.
Dostoyevski’nin istediği aslında sadece gerçekler. İnsanların birbirlerinin gözlerine girme çabası, argo tabirle yalakalık, Dostoyevski’ye asla uygun bir durum değil.
1864 yazılan Yeraltından Notlar, Camus dahil pek çok varoluşçu yazara ilham vermiştir.
1864’te de insanların budala, ahmak, ikiyüzlü hallerinden bezmiş ve kendisini simgesel olarak yeraltında gören yazar, ölüm üzerinede derin düşüncelerde bulunmuş ancak yinede kendisi ile ölebilecek nitelikte bir arkadaş, sevgili, eş edinememiştir. Seçilmiş yalnızlığı onun için daha kıymetlidir.
*Tek başımayım, ama onlar hep birlik.
Tek başına değilsin Dostoyevski, sadece öyle olduğunu sanıyorsun. Senden tam 157 yıl sonra yaşamış ve hala seni düşünen, hisseden, yanında olmak ve sohbet etmek için can atan okuyucuların var.
Ama sen bunu bilmiyorsun ve biz bilmedikçe sızılarımız artıyor...
TOPLUMSAL İKİYÜZLÜLÜKLERİMİZ
Hayatta bir insana en çok, başka bir insan zarar verebilir. 16 öykü, 16 ensest ya da eşcinsel kişilerin hikayeleri.
Yaşamlarımızı yönetebiliriz ancak hiçbirimiz doğduğunuz evi değiştiremeyiz, doğduğumuz evi değiştiremeyeceğimiz gibi doğmadığımız evlerle ilgili ön yargılar da bulunamayız.
Herkes bir başkasının hayatıyla ilgili bilgi sahibi olduğunu düşünürken, kişilerin kendilerine dahi itiraf edemedikleri, yüzleşmekten kaçtıkları sırları vardır.
Kim bu insanlar?
Fütursuzca bir başkasının ırzına geçenler.
Kim bu pedofiller?
Kendi çocuğuna, yeğenine, komşunun oğluna ya da kızına el sürecek kadar vicdansız ve karaktersiz olanlar?!
Bunlar bizim aramızda yaşıyor. Önlerinde kalın bir perde, Kendilerini en çocuksu hallerine bürünerek Gizliyorlar.
Tanışma fırsatını yakaladığım bir yazar Yalçın Tosun.
Kendisi hem inanılmaz mütevazi, Hem de yazdıklarından ötürü oldukça cesur.
Bizim ülkemizde böyle şeyler konuşulmaz.
Ancak en derin kuytularda da, Can yakıcı pekçok şey yaşanır.
Aterina, Unutma beni çiçekleri ve ölüler uzar En beğendiğim öyküleri oldu.
Gerçeklerle yüzleşmeyeceksek, Onları yok saymanın hiçbir anlamı yok.
Küpeler aşkın simgesi mi sayın Pamuk?
Orhan Pamuk’un sıkı takipçisi olan bir okur olarak şunları söyleyebilirim ki, herkes Pamuk’u anlayamaz. Çünkü Pamuk bile bazen ne anlatmak istediğini tam kestiremediği için kitapları genellikle kalındır. Konuyu uzatırda uzatır. Gereksiz yere okuyucuyu yorar, yıldırır, çoğunluğu pes ettirir.
Ancak sabredenler genellikle ‘tadına doyum olmayacak bir
Bu topraklardan bir yiğit geçti. Adı ‘İnce Memed’ti.
ÇAKIRDİKENİ en pis, en kıraç toprakta biter. İnce Memed çakır dikenini yaktı, çöle çevirdi. Peki biz ne yapacağız hayatımızdaki çakırdikenlerini bre İnce Memed?!
.
.
Bir çırpıda okuduğum, daha önce neden okumadım diye Kendime söylendiğim, Yaşar Kemal’in kalemine hayranlık duyduğum bir kitaptı.
.
Yaşar Kemal, İnce Memed serisini 32 yılda tamamlamış. Yani ilmik ilmik, nakış nakış işlemiş ince Memed’i.
.
Bedeni küçük, davası ve cesareti kocaman canım Memed...
.
SPOİLER
.
İnsan hayatta en çok neyi hayal ediyorsa, yine en ondan sınanıyor.
.
İnce Memed babasız büyüdü, en büyük hayali bir aile kurmaktı, hayat onu eşkiya olmaya zorladı, ya köşesine sinecek; pısmış, Zayıf bir karakter olarak hayatına devam edecekti, yada her şeyi göze alacak ve canı pahasına da olsa dağların kurdu olacaktı. Memed eşkiya olma uğuruna annesini , eşini, oğlunu kaybetti. Ancak adını bile duymadığı başka başka topraklarda nam saldı, kulaktan kulağa bir destan olarak ismini herkese duyurdu.
.
Kısacası;
Avrupa’nın Robin Hood’u, Çukurovanın İnce Memed’i.
Mine Söğüt’ün Kırmızı Zaman kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Bu diğerinden farklı olarak 21 tane kadının hikayesini anlatan bir öykü kitabı. Ama ne öyküler...
Öykülerden bahsetmeden önce yazar ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Mine Söğüt, Tanrı’nın bir hayal ürünü olduğunu düşünen Ateist bir kişi. Okuyucular kitaplarında yer yer bu düşüncelerine rastlıyor. Beni rahatsız eden kısmı bu değil. Çünkü her düşünceye sahip yazarın okunmasından ve değerlendirilmesinden yanayım. Ancak Mine Hanım bu konuda benim kadar hassas değil...
Öykülere gelince, 21 eşsiz öykü, okurken beni zınk diye oturduğum yere çiviledi ve macera filmi izler gibi çoğunun sonunda zor yutkundum diyebilirim. Hatta ve hatta ilk okumaya başladığımda bir kaç gece öyküde ki kadınlar rüyalarıma eşlik ettiler. Yani Mine Söğüt yazmaktan ziyade yaşattı bana bu kadınları... bilmediğimiz dünyalar hakkında atıp tutmayı bırakıp çerçeveyi geniş tutmayı istiyorsanız, buyrunuz kadın öykülerinin hası önünüzde durmakta!
