-Başımızda bir belâ daha var: Kurnazlık... Aklımıza bir şey gelir, "Bunu bizden başkası bulamaz" diye güvenirim. Beş paralık kâr için, beş yüz kuruşluk zarara girmemiz hep kurnazlıktan... Bu dünyada kurnazlık gibi belâ yok!...
"Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncuları ile başa çıkamayan bir toplum, - ruhunda arta kalmış barbarlık duygusunu da baskısıyla- soyguncularına karşı hayranlık duyar."
-Andre Mauroıs
-Biz çok zengindik memlekette, şimdi çok utanıyorum."
-Neden?
-Şu postallarımdan...
-Aldırma...
-Aldırma mı? Ayıp değil mi bunlarla...
-Neden ayıp olsun? Benim bir ağabeyim var, der ki: "eski ayakkabılarımızdan zenginlerimiz utansın..."
Lura suların üzerine kondu, göğsünden yolduğu tüylerle bir yuva yaptı kendisine. Dünyada toprak, işte bu yüzen yuvadan oluştu. Yavaş yavaş büyüdü. Yavaş yavaş çeşitli yaratıklar çıktı ortaya. Bu yaratıklardan biri olan insan, hepsine üstün geldi.
Deniz, karanın meydana gelmesine çok kızdı ve o günden beri sakinleşmedi. O günden beri denizle kara arasında savaş sürüp gidiyor. Ve insanoğlu bazen denizle kara, kara ile deniz arasında, çok güç durumlarda kalıyor. Deniz, insanları hiç sevmez, çünkü insanoğlu denizden çok karaya bağlı...
Gündüzler gündüz, geceler gece olalıberi, tâ yaratılıştan beri, bu iki doğa gücü savaş halindeydiler. Denizle kara var oldukça, bu savaş, gündüzler boyu, sonsuza kadar sürüp gidecektir.
Bütün gündüzler, bütün geceler boyu...
"Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım;
Çiğnerim çiğnerim, hakkı tutar kaldırırım."