Yabancıların Türkiye'de okul açmaları devletin özel iznine bağlı olmayıp fermanlar sayesinde oluyordu. Büyük bir kısmı ruhsatsız ve denetimsiz olarak faaliyet gösteren yabancı okullara karşı Osmanlı Devleti'nde getirilen ilk düzenleme Tanzimat döneminde 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi olduğunu belirtmek gerekir. Nizamnamede "Mekatib-i Hususiye" olarak belirtilen yabancı okulların 129. maddesinde yer alan kurumların ruhsat alması, devlete karşı zararlı ders okutmamaları için ders programları ile kitaplarının onaylanması, uygulamayan okulların kapatılması gibi esaslar getirilmiştir. Bu uygulamalar II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde devam etmiştir. Yabancı okulların zararlı faaliyetlerine engel olarak denetleme amacıyla bazı çalışmalar yapılarak ruhsatsız olanlar kapatılmıştır. 6 Mayıs 1886 tarihinde Maarif Nezareti bünyesinde "Milel-i Gayrimüslime ve Mekatib-i Ecnebiye Müfettişliği" dairesi kurulmuştur. 1888 yılında hükümetten izin alınmadan denetimsiz faaliyet gösteren misyoner okulları kapatılmışsa da 1900'lere kadar bir fermana bağlı ya da bağlı olmayan yabancı okullar 1901 tarihli anlaşma ile tanınmıştır.
Sayfa 15 - AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014, s. 15
Hep söylerim; yine söyleyeyim: "Bilgilerin yanlış olduğu yerde yorumların doğruluğu tartışılmaz!" Nitekim bu kural gereğince, geçen yazımda, sayın Hulki Cevizoğlu'nun 1 Ekim 1999 tarihli Akşam gazetesindeki makalesini -mesnedleri bakımından- eleştiri konusu yapmış ve "TARİHİ AYDINLATACAK BELGE" diye onca vaveyla ile tanıttığı kitabın, 1944 tarihli meşhur bir derlemenin ikinci basımı olmaktan gayrı bir hususiyet taşımadığını belirtip şöyle demiştim: Akif'in münferid çeviri denemeleri ile resmi çeviri denemesi arasında herhangi bir alaka yoktur! Sayın Cevizoğlu, 6 Ekim 1999 tarihli cevabi yazısında, ne yazık ki eleştirimin yöneldiği yeri dahi anlamadıklarını gösteren ifadelerle nefsi müdafaaya kalkışıp bu yargım hakkında "Bu da ne demek oluyor?" şeklinde bir sual îrad ediyorlar. Bu da gösteriyor ki: kendileri, bilmediklerini de bilmiyorlar.
Reklam
İtilaf Devletleri Mustafa Kemal Paşa'dan Rahatsız
"Samsun’a çıktığı günü, yani hareketinden dört gün sonra, 19 Mayıs’ta, Karadeniz ordusu Başkumandanı General Milne’nin Harbiye Nezaretine müracaat ederek, Dokuzunca Ordunun bir teşkilat icabı olarak lağvedildiği anlaşılmış iken Dokuzuncu Ordu kıtalarına umumi bir müfettiş ve bu ordu için bir Erkan-ı Harbiye Reisi ile büyük bir Kurmay heyetinin neden dolayı Sivas’a gönderildiğinin anlaşılamadığını sorduğu görülmektedir. (…) İtilaf kumandanı 6 Haziran’da bu defa “Kemal Paşa ile maiyeti erkânının vilayetlerde ispat-ı vücut etmelerinin arzu olunmadığı hal-i hazır itibariyle temayüz etmiş bir paşanın maiyeti erkânıyla birlikte memleket dahilinde dolaşmasının umumi efkârı taciz edeceği gibi askerlik bakımından da onun mesaisine bir lüzum görülmediği” noktasında ısrar ve derhal İstanbul'a avdetini talep etti. Buna da lâyık olduğu cevap verildi ve Harbiye Nazırı böyle bir müfettişin vilâyeti dolaşmasının umumi efkârı rahatsız mı veyahut bilâkis teskin mi edip etmeyeceğinin takdirini memleketin tecrübeli bir askeri ve bir evlâdı ve hususiyle bu işte mesul bir nazırı sıfatıyla kendisine terk buyurulmasını hürmetle rica etti ise de bir faydası görülmedi ve bilindiği veçhile, Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a celbi hususuna ehemmiyet verildi."
6:
Zamandan şikâyet etme suretiyle Kitabın bu dille yazılmasının sebebi Ve bu zamanda yaşayan insanlara serzeniş Ki sanat görgüsü ve cehalet ayıbı Birdir onların nezdinde * * Ey Xanî, sen ki yetkinlikten yoksunsun
Evlenilecek Eşlerde Aranılan Vasıflar Nelerdir
Evlenilecek eşlerde aranan vasıflar nelerdir ? Erkeğin, evleneceği kızı seçmesi, kız velisinin de damat adayını seçmek için dikkatli davranması, kurulacak yuvanın selâmeti ve doğacak çocukların sıhhati ve terbiyesi açısından çok mühimdir. Gelin ve damat namzetlerinin tayininde dikkatli olunmasını tavsiye eden Sevgili
Ruhumuzun aynası olan suratımız herhangi bir uygunsuzluk mevzuunda vicdanımızı aksettirmeye memur olarak hayânın hesabını vermeye muhatap bir hedef... Bu yüzdendir ki, ruhlarında zerrece hayâ duygusu bulunanlar, kötü filleri üzerinde yakalanır yakalanmaz elleriyle yüzlerini örterler. Bu bakımdan «yüzsüz» kelimesi çok yerinde... Günümüzde ve hususiyle politika sahasında öyle «hayâsız-yüzsüz»ler vardır ki, haklarında hiçbir aşağılık ve alçaklık sıfatı kullanmaya gelmez; bu sıfatların hepsi eksik kalır. «Yüzsüz!» demek yeter! Ar damarı çatlamış...
Reklam
51 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.