Bizim din adamlarımızın çoğunluğu için ayırt edici özellikler bunlar değil, koca bir göbek, teolojik ukalalık ve en vahşisinden cehalettir. Dolayısıyla din adamlarımızı dinsel hoşgörüsüzlük ve fanatizmle suçlamak onların günahını almak olur; tam tersine, örnek alınacak bir kayıtsızlıkları, ilgisizlikleri vardır din konusunda. Din- sellik bizde yalnızca ayrılıkçı tarikatlar içinde görülür. Bunların da nitelik olarak geniş halk yığınlarına ne denli ters düşen, aykırı gruplar oldukları ve nicelik olarak ne denli hiç düzeyinde bulundukları herkesçe bilinen gerçeklerdir.
Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünülebilen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır. Ya başarmazsa demek, o ulusu ölmüş saymak demektir. Öyle ise, ulus yaşadıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olamaz.
Charles Robert Darwin; ilk olarak 24 Kasım 1859 tarihinde basılan kitabı Türlerin Kökeni’nde, bilim tarihinin günümüzdeki en güçlü kuramlarından biri olan Evrim Kuramı’nı ve mekanizmalarını detaylıca işleyip açıkladıktan sonra, sözlerini şu kelimelerle bitiriyordu: “Bir ya da birkaç biçimde başlayan yaşamı böyle anlayan ve bu gezegen, çekimin değişmez yasasına göre dönüp dururken, böylesine basit bir başlangıçtan en güzel, en olağanüstü biçimlerin evrimleşmiş ve evrimleşmekte olduğunu kavrayan bu yaşam görüşünde gerçekten ihtişam vardır.”
Güçsüzlük ve pasifliği savunmak yanlıştır çünkü insanın güce ihtiyacı vardır. Kolektif bir varlık olarak modern insan - yani, endüstriyel sistem - doğa üzerinde muazzam bir güce sahiptir ve biz (FC) bunu kötü bir şey olarak görüyoruz. Fakat modern bireyler ve bireylerden oluşan küçük gruplar, ilkel insanın sahip olduğundan çok daha az güce sahiptirler.
155. Toplumumuz, sistem için uygunsuz olan her düşünce ve davranış biçimini “hastalık” olarak görür ve bu makûldür; çünkü bir kişi sisteme uyum sağlayamazsa bu hem kişinin kendisine hem de sisteme problemler çıkarır. Dolayısı ile bir kişinin sisteme uyum sağlaması için maniple edilmesi, bir “hastalığın” “tedavisi” olarak ve dolayısı ile iyi bir şey olarak görülür.
Gelecekte, toplumsal sistemler insan ihtiyaçlarına uymaları için düzenlenmeyeceklerdir. Bunun yerine insanlar, sistemin ihtiyaçlarına uydurulacaklardır.
Bakıyorum da, insanları kazanmak için en iyi çare onların sevdiklerini sever görünmek, doğru dediklerine doğru demek, kusurlarını övmek, her yaptıklarını alkışlamak.