Deniz*

Deniz*
@Absolute
Dominus Illuminatio Mea
Doğa sadece fiziksel olanı bilir ve tanır, ahlaki olanı değil.
Reklam
Bireysel rahat ve refah ile tutkulu sevginin yan yana yol alması en ender görülür, şansa kalmış durumlardandır.
Bilindiği gibi, mutlu çiftler çok azdır; bunun nedeni, bizatihi evliliğin özünde, şimdiki kuşağın değil, gelecek kuşağın mutlu olmasına yönelik temel amacın yatmasıdır.

Reader Follow Recommendations

See All
Ques res in se que consilium, neque modum hahet ullum, eam consilio regere non potes. (Ne mantığı ne de ölçüsü olan şeyi, akıl ile yönlendiremezsin: Terez, Eunuchus, V. 57-58)
Gurur, onur, görev ve sadakat, başka her türlü tehdide, hatta ölüme bile meydan okuduktan sonra, bir tek cinsel sevginin karşısında alanı terk ederler.
Reklam
Bir kimsenin sevebilmesi için uzun zamanın geçmesi ya da bu kimsenin uzun uzadıya düşünüp taşınıp bir seçim yapması gerekmeyip o ilk ve tek bakışta belli ölçüde bir elverişliliğin ve uyumun karşılıklı olarak mevcut olması ya da günlük hayatta “kanın ısınması” dediğimiz ve yıldızların belli bir etkisine bağlı olan şeyin gerçekleşmesi yeter.
Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekerler: Erkek değişiklik özler. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar. Bu, türü koruyup onun varlığını sürdürmeye bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğalmaya yönelik doğanın amacının bir sonucudur. Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir: kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden, gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutup koru- maya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadınınki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.
Evlilikte hedef, entelektüel bakımdan eğlenmek değil, çocuk meydana getirmektir. Bu da yüreklerin bir ittifakıdır, kafaların değil. Kadınların, bir erkeğin aklına, kültürlülüğüne âşık olduklarını ileri sürmeleri, budalaca, gülünç bir iddiadır; ya da bu yozlaşmış bir varlığın fantezisinin, hayalinin ürünüdür.
Sic visum Veneri; cui placet impares Formas atque animos sub juga aenea Saevo mittere cum joco. (Ve Venüs işi şöyle görür: Tam da birbirine uygun düşmeyeni, bedenen ve ruhen vurur aynı boyunduruğuna evliliğin ve güler tepine tepine buna. Horatius, Carmine 1, 33, 10.)
Bu bağlamda Jesus Sirach (Kraus’un düzeltilmiş çevirisine göre, 26; 23) şöyle diyor: “Düz, kusursuz bir vücut yapısına ve güzel ayaklara sahip bir kadın, gümüş kaideye oturtulmuş altın sütunlar gibidir.’’
Reklam
Aslında sadece öznel bir ihtiyaç olan cinsel dürtü, çok akıllı bir tarzda nesnel bir hayranlık maskesini takmayı ve bu yoldan bilinci aldatmasını çok iyi bilir. Çünkü doğa kendi amaç ve hedefleri için bu savaş hilesine muhtaçtır.
Çünkü bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak, ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler.
Ah, çocuk! Temiz, saf çocuk! Peki, bin yıldan beri kim her zaman yalnızca kişisel çıkarı doğrultusunda hareket etmiştir? İnsanların bile bile, yani gerçek çıkarının nerede olduğunun tam anlamıyla bilincindeyken, onları ikinci plana itip başka yollara saptığını, kimsenin zorlaması olmadan, sanki özellikle, bilerek, kendisine gösterilen yola değil, doğrudan doğruya kendi iradesiyle, karanlıklarda arayarak öteki zor, saçma yola girdiğini gösteren binlerce örneği ne yapacaksınız? Demek bu inat, bu kendi bildiğini okuma inadı onlar için kişisel çıkarlarından daha önemlidir...
Can Yayınları
İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. Hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının. Önemsiz meselelerinin. Hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. Büyük ve korkunç bir bilinmeyen.
Sermayeler de meta gibi bollaşır. Finans sahipleri bunları nereye yatıracaklarını bilmezler; bunun üzerine, purolarını içerek güneşin altında aylaklık eden mutlu uluslara gidip, demiryolu kurarlar, fabrikalar inşa ederler ve çalışmanın lanetini götürürler.
Sayfa 28 - Kırmızı Kedi Yayınevi
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.