Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.40
Ay
Ay
@Afthonia
Dünyanın her köşesini adım adım gezebilirim; tabi rastgele geçip gittiğim bir ara sokakta okuduğum kitabın başrolüyle beraber yürüme keyfini hiçbir şeye değişmem.
131 okur puanı
Ağustos 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Kitabı anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum... Eğer bu kitabı tek kelimeyle anlatmam gerekseydi, "garip" derdim herhalde. Çünkü gerçekten çok garip bir kitaptı. Öncelikle kitabı, kapağı çok sevdiğim başka bir kitaba benziyor diye okumaya karar verdim. Bir de aynı yayınevinden olunca okumakta hiçbir tereddütüm kalmadı. Başlangıcı gayet
Türk edebiyatında bu türden bir kitap bulacağım kırk yıl geçse aklıma gelmezdi. Zaten bildiğimiz gibi o dönemlerde peri, cin tarzı varlıklar şimdi olduğundan daha gerçek görülürdü. Yani şimdilerde korku filmlerine konu olan yaratıklar o zamanlarda belli bölgelerde yaşar diye bilinirdi. Perili evler, içine cin çarpmış, içine şeytan girmiş insanlar falan anormal değil de sanki doğaüstü olmasına rağmen hayatın bir parçasıymış gibi görülürdü. Fakat içeriği bunlardan oluşan bir kitap yazılması bence bu gerçek-saçmalık arasındaki durumu nesiller geçmesine ve belki de bir gün tamamen unutulacak olmasına rağmen hala bir zamanlar böyle yaratıkların varlığına inanılan bir zaman dilimi olduğunu insanlara hatırlatacak kalıcı bir çalışmadır.
Yeşilçam filmlerinden "Süt Kardeşler" adlı sinema yapıtının uyarlandığı Gulyabani; cinleri, perileri, tuhaf ayinleri, korkudan bayılıp duran hizmetçileri, tuhaf tekerlemeler mırıldanan hanımı ve az biraz da romantizmiyle gerçekten filminden çok daha fazlası. Daha eğlenceli, ilginç ve bol şaşkınlıkla dolu bu kitabın usta yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar, hayatı boyunca hiç böyle doğaüstü varlıklarla karşılaşmamış, garip sesler duymamış olmasına rağmen kitaplarının hayranı yaşlı bir hanımdan gelen bir mektup üzerine imkansızı başararak 'iyi saatte olsunlar'la dolu komik bir kitap yazmayı başarmış.
#84107769
Sayfa sayısı az olmasına rağmen hiç bitmesin istediğim ve bu yüzden uzattıkça uzattığım bir kitaptı. Ne yazık ki bitti. Hem ne derler, "Her güzel şeyin bir sonu vardır."
Açıkçası yazarın 'Çöpçatan' kitabını okuduktan sonra polisiye bir kitabı da olduğunu görmek beni çok şaşırtmıştı. Yine de kitabın arka kapağını okuyunca etkilendim ve okumaya karar verdim. Maalesef ki ön yargılarım bu sefer beni yanıltmadı ve kitabı pek de başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Tabi ki konusu sürükleyiciydi ve merakla başından kalkamadığımı inkar edemem ama nedense bana yeterli gelmedi. Yani kitabı yarılamışken olaylar hala açığa çıkmayınca yazarın bu kadar az sayfaya geri kalanını nasıl sığdıracağını merak ettim ve tahmin ettiğim gibi olaylar yüzeysel anlatılmıştı. Böyle bir konu ve olay örgüsü bence rahatlıkla 400-500 sayfalık bir kitap haline getirilebilirdi. Yine de emeklerinden ötürü yazara saygım var ve Çöpçatan kesinlikle yazarın kalemine daha çok uyan türde bir romandı.
Kesinlikle okumayın diyeceğim bir roman değildi ama mutlaka okumalısınız dediğim bir roman da değildi. Bana göre boş vaktiniz varsa kolaylıkla doldurabileceğiniz keyifli bir kitaptı.
Okur Takip Önerileri
Klişe bir hikaye olmasına rağmen beğendiğim bir kitaptı. Kafanızı yormayacak, çerez niyetine okunacak, romantik, biraz da komik bir kitap arıyorsanız tavsiye ederim. Derler ya, "Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir." Olay tam olarak böyle gerçekleşiyor. Ne kadar plan yaparsanız yapın, hayaller kurun ve kararlarınızı verin, hayatın planı hepsinden büyük ve bunu düşünmek her ne kadar insanı biraz sinir etse de, yolun sonunda istediğinizi değil de ihtiyacınız olanı aldığınıza şükredeceksiniz! :)))
Kapak tasarımı ilgimi çekmişti, konusunu da beğenince okumaya karar verdim. Aslında pek de hayal kırıklığına uğramadım, güzel kitaptı. Çocuk kitabı olmasına rağmen fantastik türüne yeni başlayanların okuyabileceği bir kitap. Fakat hoşuma gitmeyen bir yer varsa o da karakter tanımlamalarının bence çok yüzeysel olmasıydı. Daha çok benimseyebilmek için karakterleri daha iyi tanımak isterdim. Çocuk kitabı olmasına rağmen kapağına bakınca daha 'büyülü' bir kitap beklemiştim. Tabi bu benim şahsi düşüncelerim. Kafanızı çok yormayacak, sizi sıkmayacak ama yaptığınız işten alıkoyacak kadar da kendine bağlamayacak bir kitap isterseniz bence bu ideal
SPOILER İÇEREBİLİR
"Dünya bir sahnedir, herkes kendi rolünü
oynadıktan sonra çekip gider." der Shakespeare. Onun deyimiyle bu koca dünya sahnesinde onlarca oyunu sahnelenmiştir sanatçının. Böyle olmasına rağmen, bana göre en büyük oyunu kendisi oynamıştır aslında. Bu kitabı okumadan önce hiçbir şekilde tahmin edemeyeceğim bilgiler
Öncelikle biraz yazardan bahsedeyim.
Dianne Hofmeyr, Güney Amerika'da doğmuş, sonra fotoğraf makinesiyle birlikte yaşamı boyunca Mısır, Tunus, Senegal, Çin, Vietnam ve Sibirya'ya seyahat etmiş. Ve öğrendiği bilgileri de bu kitapta bir araya getirmiş. Kitapta ölüleri mumyalamadan tutun, çöllerde insanın başına gelebilecek olaylara kadar çok gerçekçi bir anlatımı var yazarın. İçeriğine gelirsek, Mısır'ın kraliçesinin ölümüyle başlıyor her şey. Üst düzey rahipler bir bacağı aksak olan birinci prensin değil de, küçük kardeşinin kral olmaya daha uygun olduğu kararına varırlar ve onu öldürmeye karar verirler. Rahiplerden birinin kızı olan İsikara, babasının isteğiyle prens Tuthmosis'i suikastten kurtarıp uzaklara kaçırır. Ve bu yolculukta da çeşitli sorunlarla, yoldaşlarla ve düşmanlarla nasıl başa çıktıklarını görüyoruz. İsimler gerçekten geçmişte var fakat olay örgüsü aslından farklı ilerliyor.
Renginden ötürü ilgimi çeken bir kitap olmuştu ve okumaktan da pişman olmadım. Bence hak ettiği değeri görmeyen bir kitap :(
Şimdiden herkese öneriyorum.
Aslında tamamen rastlantı eseri çıktı bu kitap karşıma. Kütüphanede kitapları incelerken gözüme bir isim takıldı: "Rabindranath Tagore"
Düşündüm, daha önce sadece bir kez görmüştüm bu ismi. İlk kez söylediği bir sözle tanımıştım.
"Kanatlarını altından yaparsan, kuş bir daha asla uçamaz."
Gösterişin ve zenginliğin insana bir fayda sağlamadığını, aksine onu zincirlediğini anlatmak istemiş, diye düşünmüştüm. Benzetme tarzı hoşuma gitmişti. Sonra kitaba bir göz atmak için ödünç aldım ve bırakamadım. Ama sürükleyici olduğu için değil, sanatçının düşünme tarzı hoşuma gittiği için. Hayatı boyunca barışı, insanların huzur içinde yaşamasını arzulamış. Ama ne kadar çabalasa da halkının zulme uğrayıp sömürge altına alınmasına engel olamamış. İnsanlar onun isyancıların arasına katıldığını düşünmüşler, onun fikirlerini umursamamışlar. Fakat böyle bir adam nasıl olur da hayata karşı bu kadar umut dolu şiirler yazabilir diye merak da etmedim değil. Onun için hayat, çiçekler, kuşlar, çocuklardan ibaretmiş gibi. Güçlü bir ailede büyümüş ve çocuklarını da güçlü yetiştirmek için çabalamış. Bazı konularda benim düşünce tarzıma ters düşen eylemleri de vardı fakat onun büyüdüğü çevreyi bilmediğim için onun 'normallerini' anlamamam tuhaf kaçmaz herhalde. Herneyse, diğer eserlerinden önce bunu okuyarak, hayatını öğrenmem diğer eserlerini okurken anlamama yardımcı olur diye düşünüyorum. Herkese öneririm. Hayatınıza bir şeyler katacağını düşünüyorum.
Aşk, Gurur ve Ön Yargı..
Kitap tek kelimeyle MUHTEŞEMDİ.
Yazım diliyle ilgili bir şey söyleyemeyeceğim çünkü kitabın yazıldığı dönem çok eski olduğu için birçok farklı çevirisi var. Benim elimdeki baskıyla başka bir baskı arasında fark vardır.
Kitabın içeriğine gelirsek başlarda biraz zorla okudum diyebilirim çünkü dünya klasikleri okumaya alışkın değilim ama alıştıkça çok sürükleyici gelmeye başladı. Bilindiği gibi çok ünlü bir aşk romanı kendisi. Ama içeriğinde romantizmden başka o dönemin toplumsal gerçeklerini ve sosyal sınıf farklarını hissettirecek bir olay örgüsü işlenmişti. En önemlisi ön yargının bazen kaçınılmaz olmasına rağmen çok yanlış bir şey olduğunu öğrendim. Başrol karakteri de çok sevdim. O dönemde kaba olarak nitelendirilen, açık sözlü ve dürüst bir karakteri vardı Elizabeth'in. Saf ve aşırı iyi niyetli ablasına olan derin sevgisi ve bağlılığı benden bir artı daha almasına neden oldu. İyi okumalar :))
Sıradan bir kitaptan fazlası..
SPOİLER İÇEREBİLİR!!
Aslında çok farklı bir konusu olmamasına rağmen yazarın kalemi o kadar güzeldi ki elimden bırakamadım. Derste bile masanın altından gizlice okudum :) İçeriğine gelirsek adından da anlaşılacağı üzere ilk kitapta Sahra'nın Ahmet'e olan aşkının sembolü olan ayçöreği, ikinci kitabında Emir'e yöneldiğini anlatan elmalı turtaya dönüşüyor. Ahmet'i ilk kitapta yüzeysel olarak gösterirken, bu kitapta daha detaya inerek aslında Sahra'nın aşkını hiç hak etmediğini görüyoruz. Emir'in nasıl fedakarlıklar yaptığını da. Sahra'yı sevmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen Emir, kitabın sonunda bile sevdiğinin mutluluğuna engel olmamak için ondan vazgeçiyor. Ama o an ikisinin de bilmediği şey, Sahra'nın çoktan Emir'e aşık olmasıydı (tabi bu benim yorumum :D ). Romeo ve Juliet'ten alıntılar yapılması da hem eğlence kaynağı hem de karakterlerin duygularına çok iyi tercüman oldu bence. Kısacası bu kitapta sıradan bir romantizm kitabından daha fazla şey bulabileceğinizi düşünüyorum.
