Kitabın ilk 50 sayfasını okurken çok tatlı bir çocuk masalı okuduğumu düşünmekteydim. Fakat içimde bir gariplik var sanki bir şeyler birden alt üst olacak diye geçirdim ve öyle de oldu. Kitabın ana fikri kabaca şu: Kapitalizm ve teknoloji ile değişen ve hayatı hızlandıran aslında her şeyi tüketme hızımızı etkileyen , bize zamanımızın değerli olduğunu kısacası vakit nakittir anlayışının pompalanması aslında hayatın ve insanların ruhunu çaldığıdır. Çünkü “zaman yaşamın kendisidir ve yaşamın yeri yürektir.”
Şöyle bir geriye gidin ve düşünün zamanınız hakkında endişelenmediğiniz her şeye yetişmeniz, her şeye zaman ayırmanız gerektiğini düşünmediğiniz kısacası zamanı dert etmeden içinde bulunduğunuz durumu kalbinizde hakkınca yaşadığınızı… O yaşadığınız şeyin ne kadar gerçek, değerli ve kalıcı olduğunu… Bir de şimdi zamanınızı iyi değerlendirmeniz gerektiğinin kafanıza girdiği ve o günden sonra hayatınızın nasıl değiştiğini düşünün. Evet belki daha çok kitap okudunuz, daha çok film izlediniz, daha çok şey tükettiniz, 2 hobiniz yerine 10 tane hobiniz oldu ama bunlar sanki sizi o kadar geliştirmedi veya sizin için kalıcı ve gerçek olmadı çünkü bunları yaparken zamana karşı yarışla, zamanınızın kısıtlı ve değerli olduğu anlayışıyla yaptınız. Aslında kendinize ait sandığınız zaman daha fazla tüketerek sisteme kattığınız hatta ödediğiniz bir krediden başka bir şey değildi. Elinize geçen tek şey hiçbir uğraşınızdan ve tükettiğiniz şeylerden zevk almadan bunları sadece kendinizi diğer insanların gözünde değerli kılabilecek bir cv gibi kullanmanız oldu.